İkinci Yuva

Kardeşim Mary daha bir yaşına bile basmamıştı, annemle babam bizi yetimhaneye bırakıp bırakmamak hakkında bir tartışmaya girmişlerdi ve gitgide büyüyordu da. Ben o zamanlar yedi yaşıma daha yeni girmiştim, yan odada Mary ile birlikteydim. Bir yandan bağırış çağırıştan korkan kız kardeşimin ağlamaması için elimden geleni yapıp onu sakinleştirmeye çalışırken bir yandan da eğer bizi çocuk esirgeme kurumuna bırakırlarsa bana ve bu küçücük bebeğe ne olacağını düşünüyordum.

Bir süre sonra sesler kesildi ve annem hıçkıra hıçkıra ağlayarak odamıza geldi. Bizi giydirince birkaç kıyafetimizi de bir çantaya sokuşturmaya başladı. Karar vermişlerdi, bizi yetimhaneye bırakacaklardı. Şu an da büyük ihtimalle babam at arabasını hazırlıyordu. Gerekenleri toparlayınca yola koyulduk. Annem Mary’e ve bana sıkıca sarılmış bir şekilde sessizce ağlamaya devam ediyordu. Gece geç saat olduğundan etraf çok sessizdi. Neyse ki Mary sakinleşmiş ve uykuya dalmıştı. Yol boyu olanları düşündüm. Anladığım kadarıyla durumumuz iyi değildi, kardeşimle birlikte evdeki boğaz sayısı da artınca babam bize tek başına bakabileceğini düşünmüyordu. Annem de bu durumun farkındaydı, kardeşime bakmak için işi de bırakmak zorunda kalmıştı ama bizi küçücük yaşta yetimhaneye bırakma fikri onun canını yakıyordu ama buna mecburdu.

Bizi yetimhaneye bırakmalarının üstünden yaklaşık altı yıl geçmişti. Kardeşimle ben zor ve acımasız yıllar geçirmiştik. Doğru düzgün bir eğitim görmemiştik, zaten o yıllarda birçok kız için, yetimhanede kalsın veya kalmasın, okula gitme şansını elde edemiyordu. İki defa bir ailenin yanına verildik. İlkinde deneme haftası bile bitmeden bizi geri gönderdiler, ikincisinde ise altı aya kadar yakın bir süre kaldık. O evde geçirdiğimiz altı ay tamamıyla bir kâbus gibiydi. Evde bizden küçük üç çocuğun bakımının çoğunu yapmaya çalışıyor aynı zamanda da yemek, evi temizleme, kümes ve ahırdaki işler ile ilgileniyorduk. Bütün bu işlere yetişemediğimizde ise evin sahipleri bize bağırıyordu hatta bazı zamanlar dayak bile yediğim olmuştu. Neyse ki oradan kurtulup yetimhaneye geri dönebilmiştik. Burada da çok mutlu sayılmazdık ama o evden çok daha iyi bir yer olduğu kesindi. Mary ile ben vaktimizin çoğunu kitap okuyarak geçiriyorduk. Ona küçük yaştan itibaren okumayı öğretmek için elimden geleni yaptım çünkü bu sayede ikimizde yetimhanede olduğumuzu unutabiliyorduk.

Yetimhanedeki altıncı yılımızda bizi başka bir aileye gönderdiler. Trenden inip birinin bizi almaya gelmesini beklerken Mary’nin bana “Mia, bu seferki de geçen seferkilerden farklı olmayacak inan bana. Yine bizi istemeyecekler isteseler bile bize köle gözüyle bakacaklar” dediğini hiç unutmuyorum. Bu seferkinin öyle olmayacağını söyleyerek moral vermeye bile çalışmamıştım ona çünkü ben de ne olacağını bilmiyordum ve onun beklentisini üstte tutmak hiç de niyetim değildi.

Evinde bir haftalığına kaldığımız evde Emily ve James White adlı orta yaşlı bir çift yaşıyordu. Bizi ilk gördüklerinde hayal kırıklığına uğramış gibilerdi. Başka birisini bekliyor gibi görünüyorlardı ama istasyonda bizden başka kimse yoktu. Eve giderken öğrendik ki ahırdaki ve tarladaki işlerine yardım edecek bir oğlan çocuğu bekliyorlarmış.  Biz de o konularda deneyimimizin olduğunu, onlara gerçekten yararımız dokunabileceğimizi söyledik çünkü eğer kalmak istiyorsak iş yapabildiğimizi göstermemiz gerekirdi. Neyse ki bizi bir haftalığına yanlarına almayı kabul ettiler.

Bize beklediğimizden daha iyi davranıyorlardı, bize bir köle gözüyle de bakmıyorlardı. Onlarla birlikte yemek yiyebiliyor, yorulduğumuzda ara verip dinlenmemize veya oyun oynamamıza çok laf etmiyorlardı. İki gün sonra birbirimize alışmış sayılırdık, sanki küçük bir aile gibi olmuştur. Mary’nin de Bay James ve Bayan Emily’i sevdiğini gözlerinden görebiliyordum. Umarım bizi isterler diye düşünmeden duramıyordum. Her ne kadar eski ailemi özlesem ve şu an ne yaptıklarını merak ediyor olsam da bana ve Mary için en iyisi buydu.

Altıncı günün akşamında yatmak üzereyken Bay James ve Bayan Emily benle konuşmak istediklerini söylediler. Mary kendi odasına hazırlanmaya gittikten sonra bana bizi çok sevdiklerini eğer isterlerse hep burada kalıp bu ailenin bir parçası olabileceğimizi söylediler. O an benden mutlusu yoktu. Bizi yanlarında tutmak istiyorlardı. Üstelik bir çalışan olarak değil de bir aile üyesi olarak. Mutluluktan konuşamayıp başımı evet diye salladım ve boyunlarına atladım. Onlara sıkıca sarılırken Mary aklıma geldi ve koşarak odasına gittim. Mary bana şaşırmış bir şekilde ne olduğunu sorarken “Bunu duymaya hazır mısın? İnan bana çok sevineceksin” dedim. Mary hâlâ ne olduğunu anlamaya çalışırken bana meraklı gözlerle bakmaya devam etti. Bay James ve Bayan Emily’nin bana dediklerini söyleyince Mary kulaklarına inanamadı ve kapıda bizi izleyen Bay ve Bayan White’ a koşarak sarıldı.

O gün hayatımızın en mutlu günüydü ve üstünden tam üç yıl geçti. Yakındaki bir okula gidiyorduk ve bir sürü arkadaş edinmiştik, aynı zamanda boş vakitlerimizde de Bay ve Bayan White’ yardım ediyorduk. Ama en önemlisi bizi seven ailemizle birlikteydik.

(Visited 34 times, 1 visits today)