İnsan, yaratıldığından beri hep bir şeyler istemiştir ve isteklerine çözüm bulmuştur: Üşüdüğü için ateş, yürümekten yorulduğu için araba, haberleşme için telefon… Her yeni yıl istekler hiç bitmemiş, katlanarak artmıştır. Kimisi insanlığa yardımcı olacak şeyler isterken kimisi de devletinin, milletinin veya kendi kârına şeyler istemiştir. Bu bir teknolojik alet olabilir, inanç olabilir ya da -daha da tehlikelisi- toprak olabilir.
Her savaşın sebebi toprak olmasa da adı geçen önemli etkenlerden birisidir. Yer altı kaynaklarından tutun ekonomik açıdan kritik noktalara kadar, devletlerin ilgisini çeken her şeyin en somut örneği topraktır. Her toprak denildiğinde bir yerleri istila etmek aklımıza gelse de kendi sınırlarını, vatandaşlarını korumak da toprağın önemini anlatır.
İnsanoğlu sahip olduğu önemli bir şeyi canı pahasına korur. Sahip olduğu şey ülkesinin bütünlüğüyse, bunu kaybetmemek için her şeyi yapar. Tehlikeyi ortadan kaldırmak için gereken her şeyi yapmaya da hazırdır. Bu bir diplomatik görüşme de olabilir bir savaş da.
Her geçen yıl teknolojinin de etkisiyle bir önceki yılın daha iyi, başarılı bir ürünü ortaya çıkar. Örneğin, bir telefon aldığınızda seneye daha iyisi çıkar. Bir araba aldığınızda daha hızlısı çıkar. Bir silah ürettiğinizde gelecekte daha güçlüsü, hızlısı, verimlisi çıkar. 2. Dünya Savaşı’nda Fransa’nın kaybetmesinin önemli sebeplerinden biri de gelişen silahlardı.
1.Dünya Savaşı’ndan galip çıkan Fransa oldukça rahattı. Yeni bir şey üretmesine, geliştirmesine gerek yoktu çünkü çoktan namı yayılmıştı. Kaybeden tarafta bulunan Almanya için aynı şeyler geçerli değildi. Antlaşmalar yüzünden silah üretimi ya da çoğaltmaları yasak olsa da Adolf Hitler saman altından su yürüterek Almanya’nın askeri anlamda gelişmesinde büyük rol oynamıştır. 2. Dünya Savaşı başlayınca tamamıyla hazır olan Almanya karşısında rehavete kapılmış Fransa’nın çok da şansı yoktu.
Bazı ülkelerin hoşuna gitmese de barışı sağlamada silahlar ve antlaşmalar eşit rol oynamaktadır. Örneğin, Birleşmiş Milletler Barış Gücü (UN Peacekeeping Force) belirli bölgelere çatışmaları engellemek için gönderilmiş, gönüllü insanların da bulunduğu bir yapılanmadır. Barış sağlamak için gitseler de hepsinde silah vardır. O zaman silahların her zaman kötü olduğunu söyleyebilir miyiz?
Silah kendiliğinden ateşlenmez, aynı şekilde antlaşmalar da kendiliğinden imzalanmaz. Birbirine güvenmeyen ülkeler, gerek doğrudan gerek dolaylı yoldan barışı ve huzuru korumak için antlaşmalar imzalar veya organizasyonlar oluşturur. Örneğin, NATO’nun askeri amaçlarından birisi ülkeler arasındaki anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesine yardımcı olmaktır.
Kısacası her silah kötüdür, her silah üreten ülke de savaş yanlısıdır demek doğru değildir. Dünya’yı Evren’den yok edebilecek güce sahip bir silah üretilmesi, onun kullanılacağı anlamına gelmez. Gerekirse iğne ucu kadar büyüklükte olsun bir atom bombası, gerekirse tüm insanlığı bitirebilecek bir büyüklükte. Bizim sorunumuz bombalar ya da silahlar değil; bizim sorunumuz o tetiği çekenler, bombayı patlatanlar.