En son ne zaman gerçekten itiraf ettiğimi hatırlamıyorum. Bayağı bir süredir ayna karşısında başka biri var sanki. Belki de büyüdükçe daha da saklanıyordur içimize kişiliklerimiz. Kendimize bile itiraf edemediğimiz duygular biriktiriyoruz devamlı. Kendimizden bile sakındığımız kimliklerimiz, aynada tozlarını bırakıyor sadece. Var olduğu bilinen ama göremediğimiz, o birbirine karışmış toz taneleri…
Uzun bir süredir sürekli olarak kafamda şu soru yankılanıp duruyor: ” Çevremizdekiler mi yoksa sadece her bir deneyimimiz mi etkiliyor benliğimizi?”. Bu soruyu bayağı bir zaman düşündüm ve verdiğim karar ikinciden yana. Bence, bir insan etrafında her ne olursa olsun etkilenir ancak kişiliğini kaybetmez. Lakin, deneyimlerimiz hayatlarımızı ya derinden parçalar ya da derinden onarır. Eğer bir insan artık kendisine bile yüzünü gösteremeyecek duruma gelmişse muhtemelen o derinden parçalanmalardan birini yaşamıştır.
Bazen duygularımızı göstermekten korkarız. Toplumda bu durumu utangaçlık olarak nitelendiren birçok kişi var ama değil esasında. Bu sadece geçmiştekilerden dolayı duyulan güven korkusudur bana göre. Hatta belki de ben de onlardan sayılırım. Herkese karşı koşulsuz güven duymak, duygularınızı, içinizi açmak büyük bir cesaret işidir. Kimliğinizi tamamen, bütün çıplaklığıyla gösterebilmeniz ve hatta bunu kendinize bile itiraf edebilmeniz belki de hayatınızda yapabildiğiniz en güzel becerilerinizden biridir.
Kimlik dediğimiz şey sadece adımızı, soyadımızı, aile numaramızı gösteren bir kart değildir. Kimlik, kişisel benlik demektir. Kendinizin, karakterinizin farkına varmak demektir. Kendimizle konuşmadığımız, itiraf edemediğimiz her an aynı resimde de olduğu gibi maskelere bürünürüz. Onların arkasına saklanıp onlara sığınırız. Ancak belli bir zaman sonra onlar bile yalan söyler belki? Sanırım bu yüzden bu durumda yapılabilecek en güzel şey aynanın karşısına geçip ortaya saçılan toz tanelerini toplamak olabilir. Sadece etrafta ne olduğu bilinmeyen dağınık toz taneleri…