Üç yüz bin yıllık bir şehir düşünün onlarca yüzlerce medeniyete ev sahipliği yapmış dünyanın en büyük on dördüncü şehri olarak belirlenmiş medeniyetler boyu sahip olunabilmek için onlarca savaş, binlerce kayıp vermiş bir şehir… Asya ile Avrupa arasında bir köprü görevi gören tarihi yapısıyla herkesi büyüleyen içinden çıkılmak istenmeyen bir şehir. Böyle bir şehir için İstanbul’un dili olsa neler anlatır diye düşünmemek elde değil.
Öncelikle isminin nereden geldiğini anlatmak isterim sizlere. Bilinen ilk adım “Byzantion” .M.Ö. 667 de konulmuştur. Daha sonra Nova Roma, Konstantinopolis ve Konstantiniyye gibi isimler de aldım fakat asıl İstanbul ismim Osmanlı Devletinde Istinpolis, Estanbol, Stinboli gibi isimlerin telaffuz değişmesi sonucu zamanla Türkçeye geçişi sonucu oluştu. Peki beni diğer şehirlerden ayıran beni oluşturan yapı taşlarından bahsetmek istiyorum. Tarihte ilk olarak üç tarafı Marmara Denizi, Boğaziçi ve Haliç’in sardığı bir yarımada üzerinde kuruldum. Başlıca Roma, Bizans, Latin Bizans, Osmanlı imparatorluklarını barındırdım. Asya ile Avrupa’yı birbirinden ayıran İstanbul Boğazı’na ev sahipliği yaptığım için jeopolitik bakımımdan dolayı yüzyıllarca ülkeler için güç kaynağı olarak görüldüm. Osmanlı Döneminde birçok ülkenin deneyip de beni fethedememesine karşın Osmanlı Ordusunun elli üç günlük mücadelesi sonucu Osmanlı topraklarında yerimi aldım.
Osmanlı Devleti’nin çok uluslu yapısı sayesinde onlarca ulusun da katkısıyla harmanlanmış olan kültürüm Osmanlı kültürüyle de birleşerek bugünkü kültürümü oluşturmaya başladı. Osmanlı Devletinin zengin mimari tasarımıyla hanlar, hamamlar, köşkler ve eşi benzeri bulunmayan camiler yapıldı. Fakat daha sonralarda yurt dışından gelen kişilerin bu doğal güzellik karşısında büyülenmeleri ve diğer ülkelerin bu jeopolitik konuma sahip olmayı istemesi sonucu birçok savaş çıktı ve Kasım 1918’de işgal edildim. Yine de Türk ordusunun bitmeyen azmi sayesinde dört yüz altmış beş yıldır ait olduğum Türkiye’den koparılmadım.
Fakat maalesef ki son yıllarda dünyanın en eski şehirlerinden biri olmam yüzyıllar boyunca birçok medeniyet sayesinde oluşmuş olan tarihi güzelliklerim, bunun yanında bulundurduğum doğal güzellikler ve Türkiye Cumhuriyeti’nin burayı kurtarmak için vermiş olduğu bu destansı mücadele de hiçe sayılarak doğam kirletiliyor hava ve su kirliliği de günden güne artıyor. Denizlere atılan plastik veya metal materyaller sonucu denizlerimdeki canlılar ölüyor bu kirlilik de her yönden insanlığı kötü etkiliyor. O yüzden buradan bütün insanlığa geçmiş nesillerin sizlere bırakmış olduğu bu tarihi yapıları mahvetmeyin doğamı kirletmeyin ancak bu şekilde gelecek nesillerin de bu tarihi güzelliklerden faydalanmasını sağlayabilir beni yok etmemiş olursunuz diyerek seslenmek istiyorum.