İlk başta kitap yorumu yazıp yazmamak arasında çok gidip geldim ve ne yalan söyleyeyim, daha sonra bu inanılmaz güzel kitabı okudum ve bunu sizinle paylaşmaya karar verdim.
Size bu blog yazımda güçlü, gerçekçi ve bir o kadar da saf olan Mara Dyer’ın hikayesini yazacağım. Mara en yakın arkadaşlarını eski bir binanın yıkılmasında kaybediyor ve ne şanstır ki Mara bundan neredeyse hiç hasar almadan kurtuluyor. Mara hafıza kaybı yaşadığı için psikolojik açından sağlıksızdır sadece. İşler bu andan itibaren inanılmaz bir gizemin içine sürükleniyor. Mara bütün bu sorun ve sıkıntılardan kaçmaya bir çare olarak gördüğü Miami’ye taşınmakta karar kılar. Klasik bir okul girişi yaptığı için aslında biraz hayal kırıklığına uğradığımı söylemek zorundayım. Okulun ilk gününde rezil olması, okulun popüler kızıyla kavga etmesi ve asi görünümlü okulun yakışıklısı çocuğu bir sözüyle kahkahaya boğması gibi…
Ama kesinlikle şunu söyleyebilirim ki alışık olduğunuz kitaplara benzemiyor. Öncelikle kitap ne fantastik ne aşk ne de psikolojik bir konunun üzerinde tam olarak duruyor, hepsini kapsıyor. Olaylar aklınızın alamayacağı bir olay örgüsünde gerçekleşiyor. Şimdi kitapta en etkilendiğim bir bölümü çok fazla ifşa etmeden size iletmeye çalışacağım: “…Mara evinden rahatça çıkmış ve okula biraz erken gelmiştir. Okula doğru yürürken bir köpek inlemesi duyar ve o tarafa doğru gider. Gittiğinde köpeği perişan halde bulur, tasmasının etrafından kanların aktığını görür ve telaşla köpeğe yardım etmeye çalışır ama o sırada arkasından köpeğin sahibi gelir. Mara’yı azarlayıp köpeğe daha kötü davranır ve bir sopa yardımıyla Mara’yı kovar. Çok sinirlenen Mara adamı hayalinde kanlar içinde öldürür, sakinleşip okula geldiğinde ise derse girer ama o köpek ve adam dışında hiçbir şey düşünemez. Dersten çıktıktan sonra Hayvan Kontrolü arar ve derslere artık biraz daha rahat girebilir. Okuldan çıktığında koşa koşa biraz heyecan biraz da korkuyla köpeğin yanına gider ama her yer polis ve ambulans kaynamaktadır. Mara onu tehdit eden adamın yerde kanlar içinde yattığını görür hem de tam hayal ettiği şekilde…”
Kitap bu noktadan itibaren çok hızlanıyor, elinizden bırakamadığınız, odanıza siz okurken gelen herkesi kovduğunuz bir döneme giriyorsunuz. Sizi bu konuda uyarmalıyım. Bunun yeterli olmayacağını düşünen arkadaşlar için benim etkilendiğim küçük alıntılar yapacağım.
“Ama bunlarla uğraşmak zorunda değilsin” dedi. Burun deliklerinin hareketinden sinirlendiği belli oluyordu. “Onlara farklı olduğunu göstermek istemiştim. Bu yüzden… Tanrım,” dedi burnundan soluyarak. “Hepsi bu yüzden. Farklı olduğun için,”
“Gözlerimi sıkıca kapadım, nefes almaya çalışıyordum. Açtığımda daha cesur olacaktım.”
“Bir gün uyandığında son birkaç günü hatırlamadığını düşün.”
“Ama Noah’nın ne kolları ne de yatağı beni günahlarımın iniltisinden koruyabilirdi.”
“İstediğim hiçbir şey yok. Yapamayacağım hiçbir şey yok. Hiçbir şeyi umursamıyorum. Ne olursa olsun ben düzenbazlığıma devam ediyorum. Kendi hayatımda bir oyuncu gibiyim.”
“O mükemmel kirpiklerinin altından bana bakarken nefesimi kesiyordu.
Gözlerimi kısmıştım. ‘Çok kötüsün.’
Cevap vermek yerine gülümsedi ve hafifçe burnuma dokundu.
‘Sen de benimsin,’ dedi ve gitti.”
2.kitabı en yakın sürede okuyup yorumu yazmayı planlıyorum, yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.