Ülkece zor zamanlardan geçiyor olduğumuz yadsınamaz bir gerçek. Evde kalarak geleceğin ‘’kahramanları’’ ünvanına sahip olma şansı tanıyan nadir dönemlerden birindeyiz. Evin değerlendirilebilecek her tarafını değerlendirdiğime inanıyorum. Sahip olduğum her oyuna baştan başladım, mutfakta Şef Ramsey’in bile ayakta alkışlayacağı deneyler yaptım, tüm halılara yatıp aralarından en yumuşak olanı seçtim, mikrofonu elime alıp komşuları rahatsız ettim. Ama ne yaparsam yapayım, duvarlar her gün beni daha da sıkıştırıyor gibi. Dışarı çıkmaya ihtiyacım var. Biliyorum siz de güneşi görmeyi, hissetmeyi sabırsızlıkla bekliyorsunuz. Ama bunu fiziksel olarak gerçekleştiremeyiz. Neyse ki her an bize farklı kapılar açan kitaplar var. Bir kere de başkasının güneşini hissedin. Belki size ışıksızlığınızı şimdilik unutturur. İçinde en çok kaybolduğum kitapları derlemeye çalıştım. Herkesin zevki farklılık göstereceğinden de tür çeşitliliği sağlamaya çalıştım. Umarım bu kitapların açacağı kapılar sizin için içinden geçmeye değer.
Gökteki Göz (Philip K. Dick)
Bu kitap sadece başka dünyalara sürüklemiyor sizi. Belmont Bevatronu’nun proton ışın saptırıcısının
patlamasıyla 8 kiişinin birbirlerinin zihinlerinde yarattıkları evrenlerdeki maceralarını anlatıyor bu kitap. Baş karakter Hamilton, eşi Martha ve altı kişinin giderek daha da hastalıklı hale gelen dünyalarından kurtulmak için verdikleri çaba bir noktada onları (Tetragrammafon)’a kadar götürüyor. Kitabın içinde dönemin komünizm esintilerine rastlamak da mümkün.
‘’ Benim sıramın geleceğini bildiğime göre, tüm bunların çöpe gitmesine izin vermek ayıp olmaz mı?’’
Algernon’a Çiçekler ( Daniel Keyes)
2 film fakat tek kitap. Keyes’ in anlatımına asla yaklaşamadı yapılan filmler. Hikaye Charlie’nin etrafında dönüyor. Charlie, IQ’su 80’in altında ama kendine bir hayat yaratmaya çalışan bir adam. Kitap Charlie’nin masum gözünden yazılmış. Ki zaten böyle bir insanın dil bilgisine hakim olmadığını tahmin edebilirsiniz. Charlie bir gün hayatını değiştiren, onu daha zeki yapabilecek bir prosedüre katılıyor. Ana karakterimizin gelişİmi her gün yazdığı günlükte kendini belli ediyor. Yükselişine ve düşüşüne ilk elden tanık olmak gerçekten muazzam bir deneyim.
‘’Korkuyorum. Hayattan, ölümden veya hiçlikten değil, hiç var olamamışım gibi o ışığı harcamaktan korkuyorum.’’
Duvardaki Kapı ( H.G. Wells )
Aslında Kırmızı Kedi yayınevinden çıkan bu kitabın içinde 5 ayrı kısa hikaye var. Hepsi klasik H. G. Wells kalitesinde. Benim kişisel favorim kitaba ismini veren ‘’Duvardaki Kapı’’ Lionell Wallace’ın şimdiye umut veren çocukluk hikayesi hakkında. Çok detay vermek istemem, kendiniz keşfetmezseniz anlamı kalmaz.
‘’ Ah, o dönüşün kederi!’’
Hayalet Tugay ( John Scalzi )
Askeri bilim kurgu seviyorsanız sizi kendi içine çekecek başka bir dünya… Bu dünyada üç tür insan var: Doğal yolla doğanlar, DNA kopyalama sistemiyle yeniden bedenlendirilenler ve süper insanlar. Jared ise insanlığa ihanet eden bilim adamı Boutin’in geçmişsiz fakat aynı beyne sahip olan bir kopyası. Boutin’in davranışlarının Jared üzerinden anlaşılmaya çalışılmasıyla başlayan kitap, size her hikayenin iki yönlü olduğunu eğlenceli ve aksiyonlu şekilde kanıtlayacak.
‘’Korku ölümden veya acıdan kaçınma arzusu değildir. Korku, kendinin bir gün var olmayı bırakabileceğini kabullenmektir. Korku yaşamsaldır.’’
Köpek Kalbi ( Mihail Bulkagov)
Dönemin en çok tartışılan kitaplarından biridir. Genel hatlarıyla hikaye, Filipp Filipovich’in, beslediği sokak köpeğinin hipofiz bezlerini bir suçlununkiyle değiştirmesiyle başlar. Zamanla köpek yüzsüz bir insana dönüşür. 1925’te yazıldığından bu kitapta da komünizm havası hakimdir ve bu durum üstündeki fikirler güçlü metaforlarla dile getirilir.
‘’Şunu anlayın ki, asıl korkunç olan artık köpek kalbi değil insan kalbi taşıyor olması. Doğada var olanlar arasında en rezilini.’’
Hepsini okurken bir duygudan bir başkasına, bir dünyadan bir başkasına atladım. Şimdi bu kapıları size de sunuyorum. Girip girmemek size kalmış. Ama belki girerseniz, kendi yaşantınıza başkalarınınkini katma fırsatına sahip olursunuz.