Tarih bir otuz bir mart iki bin on altı saat 7.30.Okula gitmek için hazırlanmıştım ve evden çıkmıştım.Babam beni okula bırakmak istedi ama ben kabul etmedim.Keşke kabul etseydim çünkü o günün hayatımı değiştireceğini asla bilemezdim.
O gün okula bisikletle gitmek istemiştim.Babamı işe geciktirmek istemediğimi söyledim ve evden çıktım.Keşke babamı dinleyip onunla gitseydim çünkü bir trafik kazası geçirip çok büyük bir kafa travması yaşadım.Ertesi sabah hastanede uyandığımda konuşuyordum ama kimse beni anlamıyordu bende onları anlıyordum ama İngilizce konuşamıyordum.Önce bunun bir şaka olduğunu düşündüm.Takvim de beni destekliyordu:1 nisan.Daha sonra internet’ten çeviriyi açtık ve konuştuğum dili yazdım konuştuğum dil Flemenkçe. Fakat bu imkansızdı daha önce ne Hollanda’ya,Belçika’ya ya da Lüksemburg’a gitmiştim ne de Flemenkçe öğrenmeye çalışmıştım.Başıma gelen olayın ismi ise yabancı aksan sendromuydu.Ben etrafımdakileri anlayabiliyordum ama İngilizce konuşamıyordum.Daha sonra doktor ailemden ve benden kan örneği alarak DNA testi uyguladı.Çıkan sonuçlarda ise aslında annem ve babam sandığım kişiler benim ailem değildi.On yedi yaşımda olduğum için sosyal hizmetler devreye girmek zorunda kaldı. Flemenkçe konuşmamdan dolayı benim kaçırılmam dan şüphelendiler ve zaten ilk sorguda babam sandığım kişi her şeyi itiraf etti.Beni aslında 1999 senesinde Beni iki yaşımdayken Hollanda kraliyet sarayından kaçırmıştı.Kraliyet ailesinin beni bulamama sebebi ise babamın beni yasa dışı yollarla öce İrlanda’ya daha sonra ise Amerika’ya kaçırmıştı. Zaten o zamanlarda bu durum hem kraliyet basınına hem de Avrupa basınına çok oturmuştu.Fakat kimse Florida’ya bakmaya akıl edememişti.Beni aldılar ve kraliyet sarayına
götürdüler ve DNA testini uyguladılar ve sonuçlarım pozitif çıktı ama bu hem diplomatik bir sorun yaratmasının yanında büyük bir rekabet ortamını da yaratıyordu. Çünkü prens Willem-Aleksander 2013’te tahta çıkmıştı.Bu durum ise beni tahtta bir rakip yapıyordu.Aslında benim ismim Sofia bile değildi.Gerçek adım aslında Eski kraliçenin ismi olan Juliana’ymış. Fakat her şey ise bana bağlıydı çünkü iki ay sonra on sekiz yaşıma giricektim ve bir karar vericektim. Ya Amerika’da beni kaçıran ailemle yaşayamaya devam edecektim ya da kraliyet ailesinin bir parçası olup Hollanda vatandaşı olacaktım.İki ay geçti ve ben Hollanda’ya gitme kararı aldım.
Hollanda’ya ve kraliyete alışmam ise düşündüğümden kolay oldu ama doğuştan saraylarda yaşamadığım için pek çok kişi tarafından dışlandım.Kısa süre içinde ise isyankar prenses unvanı aldım ve saraydan sürüldüm.Neyse ki soylu olmanın yararlarından biri de ülkenin herhangi bir sarayında yaşaya bilmemdi. Groningen’a gittim ve orada ki sarayda yaşamaya başladım ve Groningen halkı da beni çok sevdi gerçek ailemle ise özel günlerde,yemeklerde ve davetlerde buluşuyorduk.Onun dışında görüşmüyorduk. Amerika’da ki sahte ailemle ise bağlantıyı kestim ve onlarla bir daha hiç görüşmedim.Beni seven tek kişi ise büyük annem beatrix’ti.