Uyandığımda nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Evime benzer bir yerdeydim ama evim değildi, iyice etrafıma bakındım olduğum yer odamı andırıyordu ama kesinlikle odam değildi. Sanki daha moderndi, daha hayat doluydu ve bu özellikleri odanın havasını değiştiriyordu. Odada durdukça mutlu oluyordu sanki insan.
Başta rüyada olduğumu düşündüm daha doğrusu rüyada olduğumu kendime inandırdım çünkü tırsmaya başlamıştım. Bu normal değildi odamdaydım ama sanki başka bir evrendeki odamdaydım. Odama baktığımda tanımlayamadığım cisimler gördüğümü hatırlıyorum ama buna kafa yormamıştım, şu an için önemli olan nerede olduğumu anlamaktı eğer bunu anlayamazsam kafayı yiyecektim çünkü.
Yatağımdan kalktım ve odamın kapısına doğru ilerlemeye başladım. Tam o an aklıma bunu annemin yapmış olabileceği geldi aklıma. Kesinlikle bu onun işi olmalıydı yoksa başka bir mantıklı açıklamam olmayacaktı. Yolumu değiştirip dolabıma gittim, dolabımı açtığımda sadece beni tulumlar karşıladı ne bir elbise ne de bir etek vardı ve beni bilen bilir ben etek veya elbise dışında bir şey giyinmezdim. Hemen üzerime en bolundan bir tulum geçirdim ve annemin de yanına gittim.
Mutfağa girdiğim de gözlerime inanamadım. Bir robot vardı ama ne mutfak robotuydu bu ne de herhangi bir makine bildiğiniz yürüyen insan boyutunda bir robot. Bir çığlık kopartıp odama doğru koştum ve kapıyı belki de otuz beş defa kilitledim. Gözyaşlarımı zor tutuyordum. Ben neredeydim o robot da neyin nesiydi ya da annem neredeydi, bu soruların cevabına o kadar ihtiyacım vardı ki anlatamam.
Her şeyi başa sarmam gerekiyordu. Aklımı bir önceki güne götürmeye çalıştım ve başardım da sabahtan itibaren ne yaptığımı düşündüm ve sevgilimden ayrılıp çok ağladığım aklıma geldi. Neredeyse iki saat aralıksız ağlamıştım, şimdi onu düşününce yine gözlerim dolmaya başlamıştı. Ve geceyi düşünmeye başlamıştım. Gece bir yıldız kaydığını hatırlıyorum ve bir dilek tutmuştum. Dün söylediklerim aklıma gelmişti. “ Beni bu kadar ağlattın ya bir daha istesen de güldüremezsin, bu hayattan tek bir şey dileyeceğim şimdi. Bu zamanı yaşamak istemiyorum, yüzlerce yıl sonrasını yaşamak istiyorum, hayatımda senin olmadığın zamanları yaşamak istiyorum, ben mutlu olmak istiyorum.” Son kısmı içimden tekrar ettim içimden. “Ben mutlu olmak istiyorum.” Ve yıldız kayıp gitmişti.
İşte o an kafama dank etti, ben bunu dilemiştim. Hemen tarihi öğrenmem lazımdı ve telefonumu aradı gözüm. Telefonumu bulduğum gibi tarihe baktım ve gözümden bir damla yaş akmasını durduramadım, 2689 yılındaydım. Üçüncü ve dördüncü dünya savaşları geçmişti, ülke sayısı artmıştı, küresel ısınmanın önüne geçilebilmişti ve bunun gibi binlerce değişiklik olmuştu.
Bunu yaptığıma inanamıyordum. Bunun gerçekleştiğine inanamıyordum, hayatımı mahvetmiştim hem de bunu kendi ellerimle yapmıştım. Pişman mıydım, evet; mutlu muydum, hayır. Kendi hatamın sonucuna kendim katlanacaktım, bu tüm hayatıma bedel olsa bile artık başka bir seçeneğim yoktu.