“Buldum!” diye haykırdım heyecan içinde. 10 yıldır uğraştığım zaman makinesi çalışmalarım sonunda bitmişti. Zamanın bilinmeyen kıvrımlarında gezmenin, her zaman ulaşılamaz gibi gözüken zaman değişimi artık hiç de ulaşılamaz gibi değildi. Bulduğum denklemi son bir kez daha tebeşir tahtama yazıp doğruluğuna baktım. Her şey mükemmeldi. Şimdi geriye kalan tek şey sağlam malzemeleri alıp bunu denklemi hayata geçirmekti.
Ben Oscar, 5 yaşından beridir-02/04/2295- zaman ve uzay kavramları ile çok yakından ilgileniyorum. 18 yaşıma bastığım gün kendime bir hedef belirledim. Zaman kavramını bükecek, var olan fizik yasalarında bir açık bulacaktım. O günden itibaren çalıştım, denklemler çözdüm, hep yanıldım. Ama hiç pes etmedim. Annem ölmeden saniyeler önce bana “Sakın hayallerinden vaz geçme çünkü hayallerinden vaz geçen aslında yaşamaktan vaz geçmiştir.” Bu sözler benim menkıbemi oluşturdu. Beni hayata bağlayan bu sözcükleri düşündüm. Onu düşündüm. Annemin kokusunu yine ciğerlerime çekmek istiyordum. Ama ilk olarak sağlam malzemeleri bulmalıydım.
Bu araştırma sırasında en çok düşündüğüm şeylerden biri ise annemin yanına gider, ona sarılırsam. Şimdiki zaman değişir mi? Zaman bükülür mü? Yaptığım denklemdeki formüller beni bu dünyanın geçmişine değil, başka bir Paralel Evrendeki bu Dünya’nın kopyasına götürüyor. Yani oradaki ölmemiş annemle konuşmam bu Dünya’yı, bu Evreni etkilemeyecektir. Ama diğer Evrenin zaman akışı bozulup kozmik büyüklükte patlamalar gerçekleşecek. Her Paralel Evrende farklı kararlar, farklı olay gidişatları gerçekleşiyor. Ben bizim Evrenimizin en benzeri olan Paralel Evreni 5 yıl önce yaptığım araştırmalarda tespit ettim ve bugün bulduğum denklemle de onların zaman akışında bir kırılım yarattım. Şimdi ise tek yapmam gereken denklemin ayarlı olduğu bir araca binip o paralel evrene açılan solucan deliğine girmem gerek.
Hazırlıklar bitti, geri sayım başladı. 10, 9, 8… 1, 0 ve motorlar devrede. Dünya’nın yüzeyinden normal bir araç hızıyla kalktım. Atmosferi geçtikten sonra önündeki monitörleştirilmiş yapay zekaya gitmek istediğim koordinatları yazdım. Ve belirtilen koordinata doğru 3 saat süren yolculuğumda arkama yaslandım. Gittiğimiz hız ışık hızının iki buçuk katıydı- 1 saniyede 750 metre- bu da Samanyolu Galaksi’sinin ortasındaki karadelikten 2 trilyon kilometre ötede olan solucan deliğine ulaşmamı sağladı.
Solucan deliği görüş alanıma girdiğinde yavaşça içeri doğru çekildiğimi hissettim. Hız motorları kontrol ettim ve maksimum hıza ayarladım. 5 saniye boyunca aklım yerinde kaldı. 5. saniyeden sonra artmakta olan hızdan dolayı yarım saat süren bir baygınlık yaşadım. Gözlerimi açtığımda motorlar durmuştu. Camdan dışarı baktığımda Güneş sistemini gördüm. Ama bir farklılık vardı. Burada sadece Güneş değil 2. bir yıldız daha vardı. İlk şaşırdım, sonradan buranın bir paralel evren olduğu aklıma geldi ve heyecanla aracın rotasını Dünya’ya çevirdim.
“Görünmezlik devrede. Atmosfere girişe 5, 4, 3, 2, 1…” Dünya atmosferine görünmeden giriş yapmayı sağlamıştım. Karşımda 2295 yılındaki Dünya vardı. 2290’lı yılların arabaları etrafta geziniyor, normal hayatlarında normal bir gün yaşıyor gibi görünüyorlardı. Kendimi bir anda beş yaşındaki anılarımın içinde buldum. Ne oluyordu? Herhalde zaman yolculuğunun yan etkilerinden biri de anıların içinde kaybolmaktı. Ama inancım ve hırsım her zaman olduğu gibi burada da beni yalnız bırakmamış, anılarda kaybolmamıştım.
Gözlerimi açtığımda çocukken yaşadığım evin tam üstünde duruyorduk. Aracı manuele alıp eski ağaçlıklarımızın oradaki gizli yere park ettim. Eve doğru yürüdüm. Aklımda ufak ufak canlanan anılardan şifreyi hatırladım ve şifreyi girip evin kapısına doğru ilerledim. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Yedi yaşımdan beri görmüyordum onu. Kendime bunları düşünmenin kötü olacağını söyledim. Bütün cesaretimle elimi zile doğru götürdüm. Zil çaldı…
Karşımda annem vardı. Kapının karşısında bana bakıyordu. Ben de ona bakıyordum. Biraz bakıştık. “Sizi bir yerden tanıyor muyum?” Sorusuna cevap vermeden “Şey… Acaba konuşabilir miyiz?” Bir gariplik olduğunu anlamış, yüzümdeki tedirginliği görmüştü. Reddetmeden benimle geldi. Annem çok akıllı bir kadındı. Anlayacağıdan emindim. Anlatırken aynı zamanda ağlıyordum. Ama aklımda bu evrendeki düzen vardı. Olabildiğince az bozmalıydım buradaki düzeni: Bir annem ağladı bir ben. EN sonunda vedalaştım ve aracıma bindim. Uzayın boşluğunda hayatımı gözümün önünden geçirdim. Ağladım…