BATIL İNANÇ VE ACİZ İNSAN
İnsanlar üzüntü, korku, mutsuzluk gibi duygularla mücadele etmek için çeşitli yollara başvururlar. Bunlardan bazıları ifade etmek, sorun kaynaklarını çözmeye çalışmak, baş etmek gibi gerçekçi ve sağlıklı yollar iken, bazıları ise duyguları bastırmak, yok saymak gibi sağlıksız yollar olabilmektedir. Geleceğe ilişkin korku dolu beklentiler içinde olmak da kişiyi mutsuz eden bir duygudur. Bu korkuyla baş edemediklerinde, çok eski çağlardan beri, gelecekten haber almak ya da tersine çevirmek için yollar aramış durmuşlardır. Kendi hayatını tümüyle kontrol edemediğini keşfeden insan, güçlü hissedebilmek uğruna bir takım gerçek dışı inanışlara tutunur. Batıl inançlar da bu çeşit düşüncelerden sayılabilir. Batıl inançlar kişinin gerginliğini arttırabileceği gibi, hoş olmayan duygularını rahatlatabilir de. Ancak her durumda, gerçek dışı olduğu için kişiyi daha fazla bunalıma sürükler. Çünkü gerçekçi ve sağlıklı insan, sorunlarıyla baş edebileceğine inanan insandır.
En sık karşılaşılan batıl inançlar ; merdivenin altından yürümenin şanssızlık getirmesi, kötü enerjiyi kovmak için tahtaya vurmak, evinizin önünden kara kedi geçmesinin uğursuzluk getirmesi, dört yapraklı yoncanın şans getirmesi, yıldız kayarken dilek tutmak, kafanıza kuş pislemesinin şans getirmesi sayılabilir.
Kişi defalarca böyle durumlarda karşılaşıp, herhangi bir şanssızlık veya kötü talih yaşamasa bile, her seferinde bundan korkabilir ya da kaçınabilir. Ya da, şans getireceğine inandıklarını çok kez yaşayıp herhangi bir olumlu değişiklik görmese de, yine buna inanmaya devam edebilir. Peki nedir bunun altında yatan sebep?
Bana kalırsa, batıl inançlara koru koruna inanan insanlar, psikolojik olarak kaygılı ve kendi hayatının kontrolünün kendisinde olduğuna inanmayan insanlardır. Literaratüre baktığımızda, kaygı bozukluğu olarak karşımıza çıkan bu tablo, batıl inançlarla kısır bir döngüye girer. Kişi kendini rahatlatmak için kayan bir yıldız bekler ancak ertesi gün önünden geçen bir kara kediyle tekrar hüsrana girebilir.ve sonra, kaderini değiştirmek istercesine de dört yapraklı yonca aramaya koyulur. Bir anlık bir umutla rahatlar ama tekrar çaresizlik içinde yeni yollara başvurabilir. Kafasına kuşun pisleyeceği günü bekler durur..
Psikolojik rahatlama kısa süreli olur. Ardından gelen yeni bir deneyimle, tekrar başa dönmüş olur. Oysaki ,insanın ihtiyacı olan şey, yaşamın tüm belirsizliğine rağmen onunla akmaya devam edebilmektir.
Tüm bunlar bize göstermektedir ki, batıl inançlar bizi ele geçirdiğinde işin içinden çıkmak daha da zorlaşır. Çünkü umut hep dışarıdan beklenmektedir. Kendi gücümüzün yetersiz olduğuna inanmak, değişimi dışarıdan beklemek, boyun eymek bizi pasifleştirir. Korkularımızı daha da arttırır. Çünkü yaşam değişir ve her yeni gün karşımıza çıkanları kontrol etmek zordur. Bunu bilerek, değitirebileceklerimizi değiştirmek için uğraşmak, değiştiremeyeceklerimizi olduğu gibi kabul edebilmek “güçlenmek” demektir. Bu gücü içimizden, aklımızdan, kendi kaynaklarımızdan almak yerine başkalarından, kaderden beklemek bizi daha da pasifleştirmez mi? Bize, aciz varlıklar olduğumuzu hatırlatmaz mı?