Havada süzülüyorum. Rüzgâr kanatlarıma vurdukça daha da güçleniyorum. Özgürlüğü tadıyorum, sürekli bulamadığım ama bulunca da bırakmak istemediğim özgürlüğü. Sonra tekrar mutlu oluyorum, Tanrı’nın beni insan olarak yaratmadığını düşününce çünkü her gün yaptıkları hataların hesabını ödemekten yorulduğumu hissediyorum. Oysa ben kimseye zarar vermeden yaşayıp gidiyorum. O an teşekkür etmek bile hafif geliyor, daha da ilerisine ulaşamadığım gökyüzüne minnettar bir şekilde bakıyorum. Daha sonra bugün de yeryüzüne inip birçok farklı olayın arasında ben de kendi sorunum olan yemek arayışına girmem gerektiğini düşünüyorum.
Yeryüzüne yaklaştığımda beni derin bir koku sanki içine alıp öldürmek istercesine sarıyor, bunun da sebebinin o dört tekerlekli makineden olduğunu anlıyorum. Hadi onlar buna dayanıyor da bizim gibi küçük bedenler ne yapacak diye düşünmüyorlar mı diye geçiriyorum aklımdan. Oysa, onlarla hızlıca istedikleri yere gidebilseler de havaya süzdüğü zararlı gazdan ömürleri de bir o kadar hızlı tükenip gittiğini akıl edemiyorlar herhalde diyorum. Sonra kendi kendime gülüyorum, benimki de soru mu diye düşünüyorum ve kokuları takip ediyorum, gözlemliyorum tabii bu sırada ayağıma çarpan bir sürü atık canımı acıtıyor ve ben kalabalığa bakınca binlercesinin daha doğaya atılıp yok olamayışını seyrediyorum. Biz ormanlara göçebiliyoruz fakat bunlarla Dünya nasıl ayakta kalacak diye düşünüyorum. Devam ediyorum, ileride bizi düşünen bir insanın yere ekmek attığını ve görüntümüzden mutlu olduğunu görüyorum. Onu, bu görünüşle eğlendirmek istemesem de oraya gidip ekmeği alıyorum. Sonra keşke istediğimiz her şeye kolayca ulaşsak diyorum. Böylesine önemli ve yaşamımızı devam ettirmemizi sağlayan şeyler için çaba göstermek ve insanların hızlıca ulaşabilmesi bana çoğu şey gibi adil gelmiyor. Dünya’nın adaletini geri istiyorum. Gerçekleşmez ama dilemeye değer diyorum.
Ekmeğimi alıp hararetli bir şekilde konuşan çiftin banklarına konuyorum. O kadar hızlı ve sinirli konuşuyorlar ki benim geldiğimi bile fark etmiyorlar. Normalde insanları dinlemesem de o an konuşmalarına kulak asıyorum. Uzun süre yanlarında kalsam da neye bu kadar sinirlendiklerine anlam veremiyorum. Dünya telaşları yokmuş gibi bir de başka şeylere takılıyorlar diyorum. Huzurumu arıyorum birden, havada süzülürken bulduğum huzuru çünkü şu anda onları dinlemek yerine başka hayvanları ve doğayı izlemek daha iyi geleceğini biliyorum. Bu keşmekeş hayatın bizleri mutsuz kıldığını düşünüyorum. Doğayı, sakinliği, huzuru diliyorum. Gerçekleşmez ama dilemeye değer diyorum.
Her şey yolunda giderken birden üzerime doğru sallanan eli görüyorum. Sanki ona bir şey yapmışım gibi beni uzaklaştırmaya, bana tüm gücüyle vurmaya başlıyor. O an ona bakıp bağırasım geliyor, benim dünyama gelip bana şiddet uygulamaya hakkın yok demek istiyorum. Ben, ona saygı gösterirken ben de sevgi görmek istiyorum. Sevgi belki bu ruhsuz topluluğa fazla geliyor diye düşünüyorum daha yanındaki arkadaşıyla anlaşamayan nasıl farklı bir türle anlaşabilir ki diyorum. Saygı, bunlara yeterli olacaktır fakat bunu nasıl öğrenecekler bilmiyorum. Oradan havalanıp bana dokunamayacakları, daha yüksekte bir yere gidiyorum. Onlara yukardan bakıp saygı ve sevgiyi öğrenmelerini diliyorum. Gerçekleşmez ama dilemeye değer diyorum.
İşimi hallettikten sonra havalanıp geldiğim yere geri dönmek istiyorum. Tekrar insanların yaşamı hakkında ne kadar doğru düşündüğümü fark ediyorum. Kimsenin onlara bir şans daha vereceğini düşünmüyorum. Hayvanları kullandıkça, yaşam alanlarımızı mahvettikçe; ne onlara ikinci bir yaşam alanı verilecek ne de yaşamak için bir şans diye aklımdan geçiriyorum ve bunları savaş, para için yarışırken göremediklerini düşünüp daha da üzülüyorum. Uçuyorum, kanatlarımın tekrardan ferahladığını ve ayaklarımın boşlukta sallandığını hissediyorum. Mutlu olmalıyım diyorum, ne de olsa bunların hiçbiri benim hatam olmadığını biliyorum ama bunlara rağmen bütün dileklerimin gerçekleşmesini diliyorum. Gerçekleşmez ama dilemeye değer diyorum.