Eskilere Doğru

Bu sabah her gün olduğu gibi kendi kendime uyandım, hiç kimse tarafından kalkmaya zorlanmadan önce sağ ayağım olmak üzere yavaşça iki ayağımı da yere koydum. Çıplak ayaklarımın soğuk mermer zemine değmesiyle istemsiz ve titrek bir şekilde derin bir nefes aldım. Kendi kendime, uykumu alıp uyanmış olmama rağmen yataktan çıkacak gücüm olmadığını hissediyordum ama başka bir seçeneğim de yoktu.

Mutfağa girer girmez ilk buzdolabına yöneldim fakat sonrasında evde yiyecek bir şey kalmadığı aklıma geldi. Nedenini bilmediğim bir şekilde donakaldım orada ve hiçbir şekilde kıpırdayamadım, telefonum çalıncaya kadar… Telefonun çalmasıyla kendime gelmiş olsam da belki merak etme özelliğimi tamamen kaybetmemden belki de bir haftanın yorgunluğunda oldukça yavaş yürüdüm telefona. Elime bile almadan o parlak ekranına bakıp yavaşça ve sesli bir şekilde yazıyı okudum: “Sadık Karaca”. Şu ana kadar beni bir kere bile aramamış olan patronumdan geldiğinden olsa yazıyı en az bir kere daha okuma gereği duydum. Şaşırtıcı bir şekilde yanlış okumamıştım telefonun üzerindeki ismi.

Telefonu açmadan önce işe geç kalmış olma ihtimalime karşı saati kontrol ettim hızlıca. Oysaki her zamanki gibi işe gitmeme daha bir buçuk saat vardı. Titreyen elimle ve birkaç saniyede aklımda ürettiğim birçok senaryo ile telefonu açıp yavaşça kulağıma götürdüm.”Alo” dememe gerek bile kalmadan karşıdan şaşırtıcı bir samimiyetlikte “Günaydın!” dedi bir ses. İşte o an her insanda olduğu gibi patronumda da çıkar duygusunun ön planda olduğunu fark etmemi sağlayacak bir şey söyledi cevap vermeme bile izin vermeden: “Charlottetown’da yapılacak olan önemli toplantıya temsilcim olarak katılmak isteyeceğini düşündüm.” bunun bir sorudan çok emir cümlesi olduğunun farkındaydım zaten cevap veremeden telefonu kapatmıştı. 

İş yerine varır varmaz kimseye görünmeden odama geçtim. Odaya girdiğim an dikkatimi çeken ilk şey masamın üzerinde beni bekleyen uçak biletim ve pasaportumdu. Odamın cam duvarından yan odaya baktığımda en yakın arkadaşımın bana sırıttığını gördüm. Biletlerimi gösterdiğimde ise koşar adımlarla yanıma geldi. O her ne kadar bu iş seyahatiyle ilgili benim için sevinse ve güzel geçeceğine inansa da benim bu iş için onun kadar heyecanlı olduğum söylenemezdi.

Uçağa doğru yola çıktığımda ise ondan heyecanlı mesajlar almaya devam ediyordum. Uçağın kalkmasına ucu ucuna yetiştiğim için pek beklememe gerek kalmadan uçağa binip koltuğuma geçecektim. İşte o anda uçak korkumla ilgili kimsenin bir fikri olmadığını fark ettim. Eski en yakın arkadaşım hariç kimsenin…Yahya ile kısa bir süre önce kavga etmiştik. Neden kavga ettiğimizi anımsayamıyordum bile. Tek hatırladığım bu kavganın başka bir şehre taşınmak için bir bahane yarattığıydı bana. Ben o güzel şehirden ayrılmıştım fakat o ise her ülkeyi geziyordu.

Korkumu aklımdan çıkarmamı sağlayacağını umduğum derin nefesi aldım ve vermeye zahmet bile etmeden uçağa girdim. Uçağa bindiğimde yapılan anonsla irkildim. Duyduklarıma inanamadım. Pilotun sesi aynı Yahya gibi ve adı da Yahya idi. Benim kameralardan görmüş olmalı ki yaptığı anonsla benden de özür diledi, neden olduğunu bile hatırlamadığım bir kavga yüzünden küsmüştük ve şimdi de küçük bir özürle barışmam mantıksız olmazdı.

Charlottetown’a vardığımızda ise beraber bir bardak kavga içtik. Beni o iş yerinden ayrılıp eski şehrime taşınmaya ikna ettikten sonra toplantıya bile katılmadan eve doğru yola çıktım. Gerçek şehrime, evime doğru…

 

(Visited 33 times, 1 visits today)