Ada

2050 yılına sadece bir gün kaldı. Rusya’ya  yeni bir başlangıç yapmak için gidecektim. Valizimi kalın kıyafetlerle doldurdum, çıkmaya hazırdım. Beni uğurlamak için gelen arkadaşlarıma son bir kez sarılıp yoldan geçen beyaz bir taksiye bindim.Beyaz rengi yeni çıkan çoğu taşıtlarda kullanmaya başladılar.Bu beyaz renkli taşıtlar elektrikli ve havada uçabiliyordu.Taşıta bindiğimde gözüme çarpan ilk şey  cam yerine kullanılan ekranda asılı olan ‘ada’ yazısıydı. Ada, televizyonda yeni yayınlanmaya başlayan  bir yarışmanın adıydı. Adadan çıkış yolunu ilk bulan oyuncu yarışı kazanıyor, yarışma içinde ölenler gerçek hayatta da ölüyor  diğerleri ise çıkış yolunu bulana kadar adada kalıyor.

Taksi havaalanına ulaştığında uçağın kalkmasına bir saat kalmıştı.Turnikelerden geçtikten sonra on numaralı uçağa gittim. Uçak beyaz renkliydi,  giriş kapısı diğer tarafta olduğu için diğer tarafa yöneldim. Uçağın diğer tarafında kocaman  ‘ada’ yazılıydı.Uçağa bindiğimde yapılan anonsla irkildim. Duyduklarıma inanamadım! Pilot uçak kalkış yaptıktan sonra beyaz renge dönüşen koltuklarda oturan kişilerin adaya gideceğini söyledi .Çok korkmuştum,  on numaralı koltuğa oturdum ve kafamı yasladım. Uçak kalkış yapmıştı, herkes birbirine bakıyordu , on saniye sonra koltuğum beyaz renk oldu. Kafamı kaldırıp diğerlerine baktım.Benimle birlikte toplam on yedi kişi vardı, önüme döndüm ve rahatlamaya çalışıyor bir türlü sakin olamıyordum.Bacaklarım titremeye başladı , konuşamıyordum ellerime ve  bacaklarıma  elektrik çarpmaya başladı, bayıldım.

Gözümü açtığımda uçakta sadece koltuğu beyaz olan kişiler kalmıştı. Beyaz elbiseli bir robot yanıma gelip boynumdan iğne yaptı. Yere indiğimizde  ellerimize kelepçe takıp devasa bir binaya götürdüler. Her birimiz için ayrı ayrı hazırlanmış  ve üstlerinde  isimlerimizin yazılı olduğu yuvarlak bölümlere yerleştirildik. En baştaki kişiye bir şeyler demeye başladılar,  kız  boynunu tutarak ağlıyordu. Yanımdaki kızın da konuşması bitti, sıra bana gelmişti.Ben en sonuncu kişiydim, nereden geldiğimi mesleğimi ve birkaç soru daha sordu.Her yanlış cevapta  boynumda dayanılmaz bir acı oluşuyordu. Sonuncu soruyu cevaplarken boynumdaki ağrı iyice arttı ve ben de ağlamaya başladım.Üzerinde durduğum  yuvarlağın kenarlarından camlar yükselerek etrafımı sardı ,yukarı doğru çıkmaya başladım.

Güneş çok parlaktı, ormana içindeydim ve hayvan sesleri geliyordu.Yaprak toplayarak gece uyuyabileceğim  bir yer yaptım ve ateş yaktım. Tepemden bir gölge geçti ve maymun sesleri gelmeye başladı. Yukarıda  üç tane maymun vardı ,koyu renkli olan bana doğru sıçradı ,yanımdaki sopayı alıp onu yere savurdum ateşin üstüne düşmüştü ,çok yüksek bir ses çıkarıp kaçtılar.

Ateşin yanına ısınmak için yatmıştım ki  sorgu yerinde bayılan adam yanıma geldi ve bana  saldırdı. Mesleğimden dolayı kendimi savunabiliyordum ama onu bayıltmadan önceki son vuruşunu boynuma yapmıştı ve ağrıyordu. Boynumuza yapılan iğne ile verilen sıvı vücudumun her yerine yayıldı; her tarafım uyuşmuştu ve gözlerim kapandı. Gözümü açtığımda beni alkışlayan insanlar vardı.Dışarı çıkış anahtarı en başından beri bizim içimizdeymiş.

(Visited 128 times, 1 visits today)