Edebiyatın Zeka İle İlişkisi

Dili kullanmak akıl isteyen bir iştir. Her insan konuşur fakat her insanın ağzı laf yapmaz. Ya da het insan söyledikleriyle düşündüremez. Bu bir yetenek işidir. Konuşma sanatı her yiğidin harcı değildir. Herkes her zaman konuşur. Bakın, herkesin hep anlatacak ne çok şeyi var? Herkes mutlaka her konuda bir fikir sahibi. Dili olan, kendine konuşmayı hak görmüş. Türlü türlü tamtakır kelime havada uçuşuyor. Üstelik daha da kötüsü, bu insanların çoğu kullandıkları kelimelerin gerçek anlamlarını bile muntazam bir şekilde bilmeden cümlelerine dahil ediyor. Ama gerçekten konuşmayı bilen şuurlu insan kısa ve öz bir şekilde hatta düşündüren bir konuşma yapar. Demem o ki zekanın edebiyatla ilgisi vardır.

Büyük şairleri düşünün. Bir cümleyi güzelleştirmek zor iştir. Söz gelimi “ağlamak” kelimesi ne kadar sıradan bir kelimedir, herkes ağlar fakat ağlamayı bir hayli çok farklı şekilde tasvir edebiliriz. En basitinden bir örnek verecek olursak ünlü şairlerimizden biri olan Atilla İlhan’ın o “Mahur Beste” şiirindeki bir kıtasında ağlamayı nasıl betimlediğini okuyarak aklımızda canlandıralım:

Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız

“Müjgan” kelimesi birçok kişi tarafından bir kadın özel ismi olarak sanılmış olsa da kirpik anlamına gelmektedir. Ve ağlamak kadar basit ve günlük bir kelime, bir şair tarafından “müjganla ağlaşmak” sözüyle güzelleştirilmiştir. Demem o ki edebiyat zeka işidir.

Dinletebilmek çok büyük bir kabiliyet ister. Çoğu öğrenci okul müdürlerinin yaptığı konuşmaların sıkıcılığından mağdurdur. Çünkü yapılan o on dakikalık konuşma öylesine iç sıkıyordur ki konuşma başından itibaren sonuna kadar aradan bir asır geçmiş gibi hissettirir. Veyahut bir kongreye gittiğimiz zaman da konuşulan konu dikkatimizi çekse dahi konuşmacının üslubu monoton, donuk, tekdüze ve bizi himayesi altına alamıyorsa konu dünyanın en ilginç, en eğlenceli konusu olsa da sıkılırız. Öte yandan başka bir konuşmacı dünyanın en mi en saçma, en sıradan konusu üzerine doğru bir üslup ile bizi kendisine kilitleyebilir. Buna ise edebiyatı kullanmak denir. Demem o ki edebiyat zeka işidir.

Bizi kendine bağımlısı yapan romanları düşünün, elimizden asla ama asla bırakamadığımız o romanları. Bahsettiğim romanlar, bu son dönemlerde hak etmediği üne kavuşan bir ana fikri dahi olmayan saçma sapan ergen kitapları değil tabii ki! Livaneli’nin “Kardeşimin Hikayesi” ve aynı şekilde “Serenad” ya da Ahmet Ümit’in pek çok eserleri gibi daha oldukça çok muhteşem yazarların kitaplarından bahsediyorum. Bu kitaplar bizi kendisinin içine doğru çeker, bizi düşündürür, hatta ve hatta bazen günlerce etkisinin altında bırakır. Edebiyatçılar hayatımızın içinde olan olayları hayli zekice kurgulayarak muazzam bir olay örgüsü oluştururlar ve bu işe yaratılıcıklarını da dahil ederlerse ortaya bir şaheser çıkar. Demem o ki edebiyat zeka işidir.

(Visited 140 times, 1 visits today)