Yine bir İstanbul sabahıydı. Ben ise her zamanki gibi uyanmış, pek basit olan kahvaltımı etmiş, üniformamı giyip saat beşte evden çıktım. Bir elimde termosum diğer elimde arabanın direksiyonunu tutarak Sabiha Gökçen’e doğru yol almaya başladım.
Açıkçası halimden memnunum güzel bir arabam, güzel bir evim ve canımdan çok sevdiğim bir ruh eşim vardı. İsmi Ceren olan bu güzeller güzeli insan bir matematik öğretmeni ve benim için bir hayat öğretmeni… Onunla üniverstede okurken tanışmıştık ve bu sene evliliğimizin onuncu yılı olacaktı. Mutu bir hayat geçirmiştik ve mutlu bir hayat geçirmeyi planlıyorduk, en azından ben öyle sanıyordum…
O gece uçuşumdan döndüğümde evde kimse yoktu. İlk başta şaşırmıştım çünkü genellikle eve girdiğimde ilk gördüğüm şey Ceren’in yüzü olurdu. Bunun yanında burnumu dikkat çekiçi kokularda dolduran kahve kokusunun yanında rahat kıyafetler giymenin verdiği rahatlık ve bazen Cerenle oturup izlediğimiz filmler…
Kapıdan girdikten ve montumu astıktan sonra odamıza gidip üstümü değiştirdim ve kafamı yastığa vurdum. Uyuamamıştım doğrusu. Yanımdaki tablete uzandım ve biraz karıştırmaya başladım. Sosyal medya hesaplarıma girecekken eşimin mail hesabının açık olduğunu gördüm. İçimdeki şeytan veya içgüdü hangi ismi vermek isterseniz verin, bakmak istedi. Baktım da.
Hepsi normal maillerdi, ne olacaktı ya? Spotify, dergi üyelikleri, birkaç iş maili ve… Dikkatimi bir adres çekmişti: eminem1986 Bu kim olabilridi acaba? Aslında mailin kendisini okumak kadar ileri gitmek istemiyordum ama gerçekten cezbedici bir şekilde çağırıyordu beni. Dayanamadım ve maili okumaya başladım.
Mail aynen şöyleydi:
Değerli Ceren,
Mektuplaşmamız çok hoşuma gidiyor fakat artık senin yüzünü görmek, pek cezbedici dudaklarından öpmek istiyorum. Lütfen çarşamba günü beni Kadıköy’deki Stabucks’ın önünde bul. Saat 7’de. Gelmezsen gelene kadar bekleyeceğime emin olabilirsin ancak sen gelene kadar ağlayacağımı da bilmelisin. Sana olan aşkımla seni karşılamak için sabırsızlanıyorum.
Sevgilin, Tommy
Yataktan fırladım ve bunu yaparken yorganları fırlattım. Hayatımın aşkı bir başkasının kollarında olabilirdi şu an. Tommy yabancı bir ismidi fakat düzgün bir Türkçesi olduğundan sahte bir isim kullandığını düşündüm. Saatime baktığımda anladım ki Ceren şu anda bir başka adamla başka birşeyler yaşıyordu. Hemen evden fırladım ve telefonumdaki navigasyona Kadıköy Starbucks’ı girdim. Oraya tüm hızla, trafik canavarlığı yaparak gittim. Yolda köprüden geçerken bir an karanlık intihar hissini tadımladım. Hemen kafamdan atmayı başardım doğrusu, beni aldatan biri için kendimi feda etmek saçmaydı.
Hızla koşmaya başladım arabayı park ettikten sonra. Starbucks’a aç bir canavar gibi daldım ve gözlerim fıldır fıldır dönerken ve onu ararken aynı zamanda bilincimde sorular dolaşıyordu. “Ne zamandan beri?”, “Tommy nasıl biri?”, “Bana neden söyleyip ayrılmayı tercih etmedi?” gibi sorular…
Üst kata çıktım ve bir sütünun arkasında Ceren’i gördüm. Orada öylesine oturuyordu. Belli ki Tommy gelmemişti. Yanına sinirli, güçlü ve kararlı adımlarla yaklaştım ve karşısına oturuverdim. Bir vakit baktıkan sonra gözlerine ağzımı açmaya yeltenmiştim ki…
“Bakıyorum mail’imi görmüşsün canım.” Afallamıştım. Ne demek istiyordu ve mail’i gördüğümü nereden biliyordu? “Seni denemek istedim. Geçen gün fark ettim telefonumu ve hesaplarımı karıştırdığını.” diye devam etti ince sesiyle. “Bana güvenmediğini böyle ispatlamış oldun.” Akşam eve gelmeden biraz düşün ve geldiğinde bana bir söz vermeni istiyorum.
Kendimden öylesine utanmıştım ki… Gerçekten de aylardır karıştırıyordum her özel işine baktığımı ve ona kendi alanını vermediğimi fark ettim. Üstümde yarım yamalak giydiğim montum ve saçma bir şekilde sarılmış şalımın içine soktum kafamı.