1920 ve 2020

2020

Kot pantolonumu giydim, şirketimin logosu basılı olan t-shirt’ümü de giydim. Üniversite hayatımın ve iş hayatımın ilk günü bugün. Massachusetts Institute of Technology’den mezun oldum ve yine Amerika’da bir start-up şirketine çalışmaya başladım. İlk briefing’imi patronuma verdikten sonra masama oturdum ve Google’a girdim. Do It Yourself (DIY) videoları arasından ve bazı tartışmalara yol açan haber sitelerinin reklamlarından sıyrılarak işim olan kodlamayı yapmak için Python programını açtım.

İş arkadışımın attığı mail’den şirketin şu anda çalıştığı projeye eriştim. Renkli satırlar, slash’ler, noktalı virgüller, parantezler havada uçuşuyordu. Gözlüğümü taktım ve parmaklarımı hızlıca oynatmaya başladım. Beni bazıları asosyal sanıyordu fakat aslında ben onların sanabileceğinden daha sosyaldim. Onları “sosyal” olmaya çalıştığı medya organlarının yapımında ben çalışmıştım. Hem de üniversitedeyken!

Filtre kahvemi yudumlarken aynı zamanda abur cubur sayılabilecek kurabiyeler yiyordum. İlk saatim olmasına rağmen daha şimdiden öğle molasını bekliyordum. Sigara molam olduğunu hatırladım ve balkona çıktım. İhtişamlı California gökdelenlerini izlerken elektronik sigaramdan çektim. Nihayet öğle molası olduğunda ise edindiğim yeni arkadaşlarımla dışarı çıktık. Telefonumdan söylediğim Uber’e atladık ve fast food yapan bir restorana gittik. Yenilikçi bir restorandı ve hayatımda ilk kez tabletten sipariş verdim. Restorandaki televizyonda insansı bir robotun Kanada başbakanı ile olan sohbeti yayınlıyordu. Dışarı baktım ve şehrin ne kadar işlek olduğunu fark ettim. Gökyüzü görünmüyordu! Arabalar, bisikletler, elektrikli motorsikletler… Bazı yerlerde hala 2020 süsleri duruyordu. Bunları gözlerken kendime bir soru sordum: “Acaba 100 yıl önce insanların hayatı nasıldı?”.

1920

Keten pantolonumu, gömleğimi giyip kravatımı bağladım. Paltomu giydim ve ruganlarımı giyip evden çıktım. Harvard’dan mezun olmuştum ve bugün adliyedeki ilk günümdü. Savcı benle görüşmek istemişti. Bana avukatlığın ne kadar önemli olduğuna dair bir nutuk çektikten sonra gönderdi beni mahkemeye. Avukat masasına oturdum ve belgelerimi gözden geçirdim. Çok çalışmıştım ve ilk davamı kazanmak istiyordum.

Sevigilimin (o da hukuk mezunu) bıraktığı bir not ilgimi çekti: “Mektup için postaneye gitmeyi unutma.”. Gülümsedim ve notu cüzdanıma koydum. Elimdeki belgede kanun numaraları, ceza süreleri uçuşuyordu.

Beni üniversitede sevmezlerdi benim asosyal sanıyorlardı. Halbuki onlar dışarıda dans pistlerinde kravatlarını çıkarıp dans ederken ben, odamda kravatımı ancak gevşeterek ders çalışıyordum. Bilmiyorlardı ki onların kaybettiği paraların ben mislini kazanacaktım.

Suyumu yudumlayıp yine sevgilimin yerleştirdiği kekten ısırdım. Dışarı baktığımda pek sakindi, arada birkaç araba geçiyordu ve gökyüzü pek güzeldi ve masmaviydi. Dışarı daldığımda aklıma bir soru geldi: “Acaba 100 yıl sonra insanların nasıl bir hayatı olacaktı?”

 

(Visited 41 times, 1 visits today)