“Sonunda büyük gün geldi” diye bağırdım karşımda uzun zamandır görmediğim arkadaşlarımı gördüğümde. Hiç bir doğum günümü böyle büyük bir heyecanla beklememiştim. Hepsine teker teker sarıldım ve onları içeri buyur ettim. Onlarla birlikte olabilmek için doğum günümü büyük bir kafede kutluyordum. Ben de içeri geçtim ve müziğin başlamasıyla beraber parti de başladı. Onlarla aynı okulda okurken hayatın ne kadar güzel olduğunu düşündüm. Benim buna çok üzüldüğümü bütün arkadaşlarım biliyorlardı. 8 yıl okuduğum o okulda hayatı tanımış, büyümüş ve öğrenmiştim. Şimdi birden bütün hayatımın değişmesine alışamamış, depresyona girmiştim. En büyük hayalim geçmişe dönmekti artık. Biliyordum, geçmişe dönmek imkansızdı ama içimde bir yerlerde bu düşüncelerime karşıt fikirler geçiyordu ; “İmkansız diye bir şey yoktur!” “Ol der ve olur!” ben bunları düşünürken, Sudem uzaklara dalıp gittiğimi fark etti.
Sudem hediyesini içerisine koyduğu hediye paketini eline aldı “Hediyeleri verme zamanı” derken. “İlk ben” dedi ve hediyeyi uzattı. Aldım ve hediye paketini açtığım da gözlerime inanamadım. Hediye paketinin içinde duran o iki bilet… Biletin üstünde yazan yazı beni iki kat daha fazla şok etmişti. Gerçek olabilir miydi? Yoksa hayal mi görüyordum? Gidilecek yer: Geçmiş , Saat: Bu gece. “Nasıl yani şaka mı bu” dedim alaycı ve bir o kadar da şaşkın bir ses tonuyla. Geçmişe dönmek istediğimi sadece Sudem biliyordu. Diğerleri neye bu kadar şaşırdığımı merak etmişlerdi. Nehir “Neymiş?” dedi. Sudem sessiz bir şekilde “Çaktırma!” dedi. “Hiç. Sudem’e küçükken verdiğim bir kağıt, bu kadar uzun zaman saklamasına şaşırdım sadece” dedim. Çok heyecanlanmıştım ve sabırsızlıkla gece olmasını bekliyordum. Sudem, annesini arayıp bu gece bizde kalacağını söyledi. Herkes gittikten sonra Sudem ile birlikte eve gittik, bana küçük bir kutu uzattı ve biletleri içine koyarak, kutunun etrafında üç kere dönmemiz gerektiğini söyledi. Bunu çok saçma buldum ama bunun gerçekleşme ihtimali bile beni mutlu etmeye yettiği için sorgulamadım ve yaptım.
Gözlerimi açtım yatağımda yatıyordum, duvardaki saate baktım, saat sabahın 7.30’uydu. “Nasıl bir rüyaydı o” diye geçirdim içimden. Okula geç kaldığımı düşünerek yataktan fırladım. “Annemle babam beni neden uyandırmadılar acaba?” diye geçirdim içimden. Aceleden takılıp yere düştüğümde annemle babam sesleri duyup odama gelmişlerdi bile. Annem “Tuğçe iyi misin?” diyerek elimden tutup kalkmama yardımcı oldu. “Neden uyandırmadınız beni? Okula geç kaldım” dedim yerden kalkarken. Annemle babamın yüzleri şaşkın bir ifade almıştı babam “Daha senin uyanma vaktine 15 dakika var” dedi. Anlamıyordum 6.45’te uyanmış olmam gerekiyordu. “Hadi hazırlan” dedi babam ve annem devam ettirdi “Ya da biraz daha uyuyabilirsin” kafamı tamam anlamında ileri geri salladım. Odadan çıktılar ve hemen saate bakmak için elime telefonu aldım sonuçta duvardaki saat doğru zamanı göstermiyor olabilirdi. Telefonu açtım ama duvardaki ile aynı olduğunu gördüm daha sonra gözüm ekranda yazan tarihe odaklandı. 3 Ocak 2018 mi? Daha sonra Sudem’le birlikte geçmişe dönmek için yaptığımız şey aklıma geldi. “Rüya değilmiş” diye bağırdım, gülüyordum. Sudem’i aradım. Telefon bir süre çaldı ve açıldı. Sudem telefonu açar açmaz “Yeni bir okula gitmek için 2 yılımız daha var” dedi. O kadar mutlu ve şaşkındım ki istemsizce sırıtarak cevap verdim “Sonunda, yeniden 2018’deyiz yedinci sınıfı çok özlemiştim”