Adalet’ten Kaçış: Eşitlik

Adalet, eşitlik bu kelimelerin birbirine benzemesinin sebebi aslında birbirlerinden kritik noktalarla ayrılmasıdır. Eşitliği ayrım bulundurmadan aynı biçimde muamele olarak nitelendirebiliriz. Adalet ise tamamen ayrım ve farklılık üzerine kurulmuş bir dengedir.

 

Peki eşitlik ve adaletin beraber olma durumunu nasıl yorumlayabiliriz? Her insana eşit davranmak adil bir hareket olur mu? Eşitlikten ayrım bulundurmadan yapılan muamele diye bahsetmiştik, bunu bir örnekle açabiliriz. Mesela basit ve anlaşılır bir örnekten ilerleyecek olursak doygunluk hissini 100, 150 ve 200 gr yemek ile sağlayan 3 insanı ele alalım. Eşitlik bazında herkese 150 gr yemek dağıtımı yapacak olursak sırasıyla şişkinlik, doygunluk, açlık gibi hislerle 1/3 verimle bir iş yapmış olacağız ancak bu dağıtımı adalet çerçevesi içerisinde gerçekleştirseydik nasıl veriler elde edecektik ona bakalım. Öncelikle adaletin farklılıklara göre şekillendiğinden bahsetmiştik, o halde herkese ihtiyacı kadar ve herkesi tatmin edecek şekilde bir dağıtım adil gibi gözüküyor. Kişilere doygunluk hissi yaratacak şekilde 100, 150 ve 200 gr yemek sunduğumuzda eşitlik çatısı altında aldığımız 1/3 verim bu sefer bize 3/3 yani %100 bir verim verecektir.

 

 

 

Adalet ve eşitliğin ayrıldığı noktalardan bahsederken günlük hayatımızda karşımıza çıktığı alanlardan da bahsetmekte fayda var. Mesela demokrasi dediğimiz bu meşhur yönetim biçimi ile yaşıyoruz. Hayatımızda başkalarını etkileme ihtimali bulunan ve yapmamız gereken çoğu seçimde veya almamız gereken çoğu kararda adil olmaya dikkat etmektense bir yanılgıya düşüp eşit olmayı tercih ediyoruz. Buna değerlendirmediğimiz bir sürü etkenin sebep olduğunu söyleyebiliriz. Peki günlük yaşamımızda adil mi olmalıyız yoksa eşit mi davranmalıyız? Bana göre eşit olmak bir nevi kaçma yoludur. Çünkü adil olmak çaba ve sağlam gerekçelerle değerlendirme gerektirir ve kaçırdığınız her küçük ayrıntıda eşit olmaya biraz daha yaklaşırsınız. Yani adil olmaya çaba göstermeyenlerin saptığı bir kaçış yoludur eşitlik. Ayrıca bu ikisi arasındaki benim görüşlerime göre önemli farklardan biri de adil olmanın eşit olmaya göre daha akılcı bir yaklaşım olduğudur. Çünkü eşitlik böyle değişik ve karışık bir dünyadaki farklılık düzeyini düşünecek olursak bize kaos yaratması çok şaşırtıcı olmayacaktır. Aksine adalet ise dünyayı, insanlığı bir düzene sokmak konusunda daha kuvvetli bir güçtür. İleri sürülen akılcı yaklaşımının sebebi için Platon’un fikirleriyle paralel olarak bir çıkarım yapacak olursak oluşan düzenlerin aklın eseri olduğunu söylemek gayet yerinde olacaktır.

 

    Günlük hayatımızdan başka bir kesit olan kadın – erkek eşitliği tartışmasındaki eşitlik kelimesi aslında bütün tartışmayı bitirebilecek güce sahip. Çünkü eşitliği fark tanımaksızın uygulanan objektif eylemler olarak değerlendirebilirken adalet meselesiymiş gibi tartışmaya devam ediyoruz. Buradaki iki yanılgıdan biri bu eşitlik adalet meal tartışmasıyken diğeri ise cinsiyetçi bir yaklaşım yaparak adalet kavramından uzaklaşmamız, adalette ayrıma yer yoktur. Çünkü adalet ayrımları oluşturanı kapatma ve ayrım gibi bir saçmalığı ortadan kaldırmak için var olmuştur.

 

Her insana eşit davranmanın adil olup olmadığı ise eşitlikle adalet kavramının yukarıda da bahsettiğimiz gibi tamamen farklı olmasıyla yorumlanmalı, her insana eşit davranmak tartışmasız bir şekilde adil davranmak anlamına gelmez. Her insana eşit davranmak her insana aynı koşul ve şartların uygulanması manasındayken adil olmayı ise her insana kendi şartlarının koşulması gibi düşünebiliriz yani eşitliği nesnel, adaleti ise öznel bir kavram gibi nitelendirebiliriz.

(Visited 71 times, 1 visits today)