Yine bir sabah piyano sesleri yavaş yavaş ruhuma işliyor ve ben sanki içerisinde yaşıyormuşcasına eşsiz bir hazla gözlerimi gülümseyerek açıyorum. Annemin o eski güzel sesleri yavaş yavaş kulaklarıma işlerken okula gitmek için hazırlanmaya başlıyorum. Evden çıktıktan sonra en yakın arkadaşımın doğum günü hediyesini unuttuğum aklıma geliyor fakat birden uzaklardan gelen tekerlek seslerini duyuyorum ve içimden ‘ Evet belki de bu gelen benim servisim olabilir bu nedenle acele edip hediyeyi evden almalıyım’diyorum. Her şeyi hallettikten sonra rahat bir içsel güçle servisime binerek okulun yolunu tutuyorum.
Saatler 12.20 ‘yi gösteriyor , yaklaşık olarak 20 kişi elimizde pasta ve hediyelerle en yakın arkadaşım olan Lisa’yı beklemeye koyuluyoruz. Aniden başım dönüyor ve kendimi hastanede yatakta yatarken buluyorum ve etrafıma bakınmaya başlıyorum ancak birden bire aklıma annemi ve babamı kazada kaybettiğim ve artık kimsem olmadığı geliyor. Doktorlar etrafımda konuşurken onları gözlerimle duyuyorum ve kulaklarımla görüyorum bana bir şey sorduklarında ise aklıma sadece renklerin oluşturduğu cümleler geliyor ve içinde bulunduğum durumu tam olarak kavrayamıyorum. Düşünüyorum da koca dünyada sadece ben mi yalnızım ve acaba bu adil mi ve bu olanları gerçekten hak ettim mi ?
Düşüncelerimden sıyrılıyorum aniden çünkü yapılan testler sonucunda bir doktor benimle özel olarak konuşmak istiyor ve sakin bir şekilde bana olanlar konusunda bilgi veriyor. Ağzından sinestezi kelimesi çıkıyor fakat ben bu kelimeye anlam veremiyorum çünkü o kelimeyi veya hastalığı hayatım boyunca hiç duymamışım. Sonradan öğreniyorum ki sinestezi her 20.000 kişi de görülen bir hastalıkmış ve bu hastalığın anlamı da aslında insanların duyularının birbirine karışmasıymış. Ani bir şaşkınlık belirtisi gösteriyorum ve bir an da kendimi suçlamaya başlıyorum nasıl böyle bir durumu uzun süredir anlayamadığım için . Biraz daha istirahat ettikten sonra eve gidiyorum ve böyle mutlu bir günde arkadaşımın doğum gününü mahvettiğim için ona bir özür mesajı atıyorum .
Olaydan bir sonraki gün sanki dünya başıma yıkılıyor , okuldaki herkes hastalığımı bir anda öğreniyor ve bana karşı cephe almaya başlıyorlar. O an ki yaşadığım hayal kırıklığını kelimeler bile ifade edemiyor böyle bir hastalığımın olması bana tanrının vergisi olduğunu kendi keyfim istediği için böyle bir hastalığa sahip olmadığını düşünüyorum . Aylar geçiyor yanımda kimse olmasa bile ben güçlü bir şekilde ayakta kalmaya çalışarak hastalığım için tedavi aramaya başlıyorum. Araştırdığım makalelerde bu hastalığın kesin bir tedavisinin olmadığı yazıyor bu da artık ümidimi yitirmeme neden oluyor.
Tam her şey bitti derken bir ışık görünüyor ufukta ve ben gerçekten bana değer verdiğini düşündüğüm bir erkekle tanışıyorum ve bilmeden gönlümü ateşe veriyorum , ne yaptığım eskisi kadar umrumda olmuyor. Beni hiçbir şekilde yargılamadan seviyor ve birlikte bir sürü anı biriktiriyoruz. Anne ve babamı erken yaşta kaybettiğim için göremediğim sevgiyi beni olduğum gibi kabullenen birisinden görüyorum ve bu beni dünyanın en mutlu insanı yapıyor. Birden annemin o hep söylediği söz aklıma geliyor ‘ Hayattaki en güzel şey , tüm kusurlarınızı bilmesine rağmen sizin hala muhteşem olduğunuzu düşünen birisinin olmasıdır.