Her zaman olduğu gibi bir başıma ,sokağın ortasında gecenin bir vakti yürüyorum. Bu saatlerde yalnızlık hoşuma gider,verdiği his de…Pek kimsem olmaz benim şehrimde,işe gider gelirim. Sıradan bir hayat ve akşam krizlerim. Yetiştirmem gerekenlerleri geciktirip,sonrasında insanların paçasına yapışmak zorunda kalarak yetiştirdiklerim . Böyle bir günde asansörden çıktktan sonra. Kapımın önünde bir hediye paketine rastladım.
Bu benim için alışageldik bir durum değildi. Tek tük dost diyebileceğim insanlar vardı. Ailemi 7,5 ay önce trajik bir trafik kazasında kaybettim. Tek hayatta kalanın ben olması da biraz gülünç geliyor bana . Şehrin merkezine uzakta oturduğum için insanlar tarafından çok göze çarpmıyorum. Bu yüzden bana böyle bir hediyenin gelmesi tuhatfı. Paketi aldım ve eve girdim. Masmavi bir kaplaması ve altın sarısı fiyongu ile sade ama zarif bir zevahiri vardı. Biraz inceledikten sonra üstünde tanıdık bir el yazısı ile ismin yazıyordu. Bu kesinlikle bana olmalıydı. Ama nereden gelebilirdi? Kim verebilirdi bana bu hediyeyi ? O kadar meraklanıp şüphelenmiştim ki açmaya cüret edemedim. Ertesi gün şirkete işe gittiğimde patronum bana övgüler yağdırıp beni ayın elemanı ilan etti ve böyle devam edersem beni asistanı yapacağını belirtti. Dün kovmayı planlarken böyle şeylerin olması hayra alamet olsa gerek. İşten çıktım. Kafamı dağıtmak için kahvemi aldım , geçtim denizin karşısına ve o büyük kavgamızı verdik. Bir baktım yine aynı saate gelmişim eve doğru yol aldım…
Aradan ay geçti, CEO’muzum asistanı oldum ve daha yorucu bir çalışmadan velhasıl denizle olan kavgalarımız da seyrekleşti. Bu süre zarfında ben hala hediye paketini açamamıştım. Zehir zemberek geçen gecelerin sabahlarına uyanıyordum. Dün ilk defa şiirsiz bir günüm geçmişti. Her gün aksatmadan yazdığım şiirler, dün fireye uğramıştı. Şiirleri yazmamın benim için önemi babamın bir vasiyetinde saklıydı.
-” Biz buralardan gittikten sonra sana şiirler kalacak oğlum. Her gün hissettiklerini, duygularını bir kağıda dök. Çünkü asıl kendinle dertleşemediğin zaman bir başına kalırsın. Bulutlanmış soğuk havalarda, çıplak kalırsın.”
Babamın bu dediklerini anımsadıktan sonra komodinin üstündeki hediye paketi gözüme çarptı. Bir hiddetle açtım hediye paketini. Hediye paketini açtığımda gözlerime inanamadım .Açar açmaz söndü hiddetim. Yerini hüzün dolduruyordu usulca. Son zamanlarda yaşadığım şey anlam kazanmaya başlamıştı. Paketin içinde kaza gününe dair bir adet yemek fişi, babamın cüzdanı, annemin fuları ve kardeşimin kolyesi vardı. Bütün bunların yaşanan kaza ile beraber delil olarak poliste olması lazımdı. Kaloriferin dibinde oturup ağlar iken apansız açıldı kapı ve ; “Neden ağlıyorsun oğlum ?”