Üzgünüm!

Her yıl yaptığım gibi bu yıl da Shane ile avlanmaya çıktık. Malum şartlar kötü idi. Bir gün Shane tarafından gerçekleştirilen hatalı atış vücuduma isabet etti. Şaşırdım. Shane hiç kaçırmazdı. Fakat benim unuttuğum bir nokta vardı, o da insandı.

Uyandığımda yanımda kimse yoktu. Her yer darmaduman edilmişti. Bunca kargaşadan varsaydığım tek bir şey vardı. Bir sürü insan ölmüştü. Epeyce hızlı bir şekilde giyindim ve dışarı çıktım. Ne ses ne de insan vardı. Yürüyen bir şey gördüm. Tembel bir şekilde sallanarak etrafta dolaşıyordu. Ona seslendim ve istikametini bana çevirdi. Saniyeler içerisinde yanıma yaklaşabildi ki bir hayli yavaştı. Ya da birkaç dakika bana saniye gibi gelmişti. Çıkardığı vahşi sesler her ne kadar ürkmeme sebep olsa da soğukkanlılığımı korudum. Birden yere yığıldı. Arkamı döndüm. Shane’i gördüğümde ona koşarak sımsıkı sarıldım. Çocukluk arkadaşımdı o benim. Daima birbirimizi gözetir ve kollardık. Bana sessiz olmamı söyledi ve benden onu takip etmemi istedi.

Gözlerime inanamıyordum. Biricik oğlum ve güzel mi güzel karım beni bekliyorlardı. Uzun süren sevgi dolu dakikalar sonrası bana dünyanın güncel durumunu kısa bir şekilde anlattılar. Bir salgın varmış ve Afrika‘nın yoksul kentlerinden birinde ortaya çıkmış. Bu salgına yakalanan herkes tüm yetilerini kaybediyormuş. Kaybetmedikleri iki yeti varmış: ısırmak ve yürümek. Kulağıma yaklaşıp sadece onun bildiği bir bilgiyi bana vermekten çekinmedi karım. Verdiği bilgi dehşet verici bir şekilde korkunçtu. Salgının bulaşma yöntemi ısırılmaktan geçiyordu ki ısırılırken çekilen acı bir hayli yüksekti.

Kaldığımız evde bulunan on yedi kişi de benim himayem altındaydı. Bana güvenleri sonsuzdu. Fakat grubun içerisinde anlaşmazlıklar hatta kıskançlıklar dahi oluyordu. Çıktığımız her av vurabildiğimiz kadar salgına maruz kalmış insan vuruyorduk. Ya da zombi mi demeliydim? Çünkü hiçbir zombi tek kurşuna ölmüyordu. Sadece kafadan yapılan atışlar zombileri durdurabiliyordu ki eğimi iyi olan kişi sayımız bir hayli çoktu. Her kasabaya gidişte başka birini yolluyordum. Onlar bize ilaçlar vitaminler ve yiyeceklerle destek çıkıyordu.

Koşuyorduk arkamıza bakmadan. Arkamızdaki zombi sürüsü ister istemez hepimizi telaşlandırmıştı. Mermilerimiz gitgide azalıyordu ve birkaç kaybımız vardı. Bu esnada bir şey fark ettim. Verdiğimiz her kayıp bize hem vakit kazandırıyor hem de zombiler ile olan mesafeyi arttırıyordu ki bu müthiş bir şeydi. Tereddüt etmeden silahımı çıkardım. ‘’Üzgünüm, bunu yapmak zorundaydım.’’

(Visited 307 times, 1 visits today)