Her zaman ki gibi arkadaşlarımla oturmuş öğlen yemeğini yiyorduk. Arkadaş grubumdaki en hareketli kişi olmasam da en sosyal kişi olduğumu söyleyebilirim. Her ne kadar birlikteyken saçma sapan hareketler yapsakta onları seviyorum. Sohbet ederken karşımdakileri izleyip kahkahalara boğulurken, birinin ”marul kafa” diye bağırmasından sonra o tarafa doğru baktım.
Arkama döndüğümde onu gördüğüme hiç şaşırmamıştım. Bu yeni gelen çocuk olmalıydı. Eğer beni tanısaydı bana bu şekilde seslenmemesi gerektiğini bilirdi. Okulun neredeyse hepsi beni tanıdığı için bu tip şeylerden hoşlanmadığımı bilirler. Çoğuna bunu öğretebilmek için bir kaç kişi dövmüş olabilirim. Anlaşılan benim nasıl biri olduğumu öğrenmek isteyen bir kişi daha var. Yemekhanedeki herkes pür dikkat beni izliyordu, yanındaki arkadaşlarıysa onu tanımıyorum dercesine bakış atıyorlardı. Ona bakarken ” Ketçabı uzatsana!” dedi. Gülümseyip ”tabii ki” derken önümdeki ketçabı aldım. Arkadaşlarım yapma yeni çocuk zaten diye bana bakıyorlardı. Onlara sinsice bir gülüş attım. Sandalyeden kalkıp ona doğru yürürken suratında, başardım dercesine bir gülümseme vardı. Ona doğru aynı sahte gülüşümle yürüyordum. İçimden de yapacaklarımı düşünüyordum. Sonunda karşısına geldiğimde ” Patates için mi istedin?” dedim. O da kafasını salladı. ”Al o zaman sana ketçap” derken bütün ketçabı üstüne döküyordum. Yüzünde ki gülümseme bir anda yok oldu. Etraftakiler kahkaha atıp atmama konusunda kararsız görünüyorlardı. En sonunda ” Sen herhalde kim olduğumu bilmiyorsun?” dedim. Biliyorum diye bir karşılık vermesini beklemiyordum. ” Senin gibiler kendini bir şey sanıp ona buna bulaşırsınız. Okuldan atılma riskiniz de olmaz sonuçta zengin bir aileniz vardır. Onlar gelip sizi her delikten kurtarırlar.” diye bağırarak konuşuyordu. Yaşadığı bir şeyin olduğu tahmin edilebiliyordu. Sessizce onu dinlemeye devam ettim. ” Ne oldu? Dediklerim doğru olunca sesin de çıkmamaya başladı. Sizinkiler zaten size bakamadığı için böyle oluyorsunuz size suç atmamak lazım.” dedi. İşte bu bardağı taşıran son damlaydı. Daha fazla orada kalmak istemedim. Eğer kalırsam daha kötü şeyler olacaktı. Sinirle arkama bile bakmadan çıkıp gittim. Arkadaşlarımın ”dur bizi bekle” ya da ”sakin ol” dediklerini duyuyordum. Ama yine de oradan çıkıp gitmiştim.
Havaya bakıp olanları düşünürken gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. Telefonumu kapatmıştım ve kaç saattir burada olduğumu bilmiyordum. Kendimi rahatlatıp biraz nefes almak adına çocuk parkının orada bir bankta oturuyordum. Evet, kulağımda çınlayan çocuk seslerini ayırt etmek güçtü. Ama zaten bunun bir önemi yoktu. Bu düşünceler zihnimi meşgul ederken gözüm ona takıldı. Bu oydu bugün yaşadığım her şeyin tek sorumlusu…