Zamanın Esrarengiz Yolculuğıu

4 Zaman Yoldaşı

Uzun süredir icat hedeflerimde olan insanlık tarihini gelmiş geçmiş en çok etkileyip değiştirecek olan icat, zaman ile oynama yani bir zaman makinasının son rötuşlarındaydım. Bu derece ileri teknolojiyi Dünya dışı bir cisim olan Aexr Asteroidinde ihtiyacıma yarayan önemli parçalar ile geliştirdim. Amacım bundan 50 yıl ileriye gidip araştırma yapmaktı. Artık çalışmamı bitirmiştim fakat kullanmadan önce tehlikeleri gözüme almalıydım. Zamanla oynamak şakaya vurulacak bir iş değildi kesinlikle. Fakat insanlığı bir adım taşıyacak bu çalışmayı uzun yıllardır istiyordum ve artık fırsat önümdeydi. Yanıma gereken alet edevatları alıp bu gizemli ve nereye açılacağı belli olmayan bir yere gitmeye hazırdım. Artık geri dönüşü yok fikri gözümün önüne gelip duruyordu. Zamanlayıcıya 50 sene ilerisi yazdım ve dehşet dolu şekilde makinaya girdim. Yanıma da yedek Aexr taşları almıştım. Parlak bir ışık belirdi ve bedenimin karıncalandığını hissettim. Etraf karardı ve gözümü açar açmaz loş ışıklı, soğuğun bedenimi sardığı bir odadaydım. Küçücük pencereden gelen görüntüyle dışarıya bir bakış attım. Yer bembeyaz bir cisimden ve ucu bucağı belirsizdi. Şaşkın halimle hemen dışarı çıktım ve etrafıma baktım. Upuzun ve binlerce farklı şekillerden oluşan gökdelenler, robotlaşmış hayvanlar ve önümde açık mavi rengi; metal bir yol vardı. Etrafı inceledikçe şaşkınlığım arttı. insanlar maviden oluşan bir süit ve kask giyiyordu. Yabancı kalmıştım. Beyaz süitli, arasında mavi bir çizgi olan aynı şekilde kask giyen bir kişi bana yaklaşıp, tek kelime anlamadığım bir dilde bana kızgın tavırla konuşup işaret etti. Tehlike olduğunu düşünüp kaçmaya başladım. Koştukça garip süitli insanlar peşimi bırakmıyordu. Koşmaya devam ederken bir anda kendimi görünmez bir duvara çarpmış gibi yerde buldum. Dokununca belli olduğunu anladığım bir kalkan fark ettim. Gardiyanlar beni yakaladı ve bayılttılar. Bir yere götürdüklerini hatırlıyorum. Yolu canlandıramasam da tam olarak hastane odası gibi bir odaya götürdüklerini hatırlıyordum. Gözümü açtığımda o süitlerden birini giyiyordum. Aexr taşlarım yerdeydi. Onları alıp odadan çıktım ve uzun bir koridor ile karşılaştım. Bu alanda dikkatimi çeken şey ise her yer beyaz ve maviydi. Sebebini çözememiştim. Koridorlar boyu yürüdüm ve binadan çıktım. İki asker benim yanımda dolaşıyordu. Çıktığım an ağzım açık kalmıştı. Her yerde süper teknoloji uçan araçlar, robotlar ve bir sürü şekli tanımsız yapılar vardı. Neresiydi burası? Yolda yürürken buranın ıssız ve tekinsizliğini fark ettim. Her yer kalabalık olmasına rağmen yalnızlık hissi veriyordu. Ortam beyaz ve mavi gibi ferah renklerle olmasına rağmen, karanlık hissi veriyordu. Yürümeye devam ettim ve ara sokaklardan geçerken bir adam beni yanına çekti ve askerlerin gözünün içine bakıp oradan gitmelerini sağladı. Korkmuştum ve o an benden başka yabancılarda olduğunu anladım. upuzun sakallı, giysisi yırtık ve yüzü kısmen görünüyordu. Kaçak biriymiş havası vardı üstünde. Adam bana hemen buraya nasıl geldiğimi sordu. Cevaplamadan önce kimdir nedir onu sormayı tercih ettim. Adam bana hiç bir şey demeden gözümün içine baktı ve bir anda nasıl geldiğimi, nereden geldiğimi söyletti. Nasıl yaptı bunu? Diye kendime sormadan edemedim. Sokaktan sesler yükselince hemen beni köşeye çekti ve gizledi. Sesler geçince ne olduğunu sorduğumda bana: 4 yabancıyız ve bizi arıyorlar dedi. Beni korumuştu. Adını ve neden beni koruduğunu sordum. Kısa bir sessizlikten sonra: adım Hector dedi. İkinci soruma yanıt olarak ta: Bu işte beraberiz demişti. Kafam çok karışıktı. Daha nerede olduğumu, neler döndüğünü bilmezken bir işin içinde oluvermiştim. Adam bana dönüp diğer yoldaşıda da bulmalıyız dedi. Yolda onu takip ediyordum ve sorularım durmak bilmiyordu. Uzun bir soru sorma faslından sonunda çözdüğüm bazı şeyler olmuştu. Hector bu gezegende yaşanan büyük savaşa tanık olmuş. Savaş ortalığı kasıp kavuran ve yerle bir eden büyük bir savaşmış. yaklaşık 5 sene süren bu savaş sonunda, hükümet bu savaşa bir son vermek için ülkeyi belirli bölgelere ayırıp savaş konusu açanları esir almıştı. Uzun düzenlemeler sonucunda çok katı olan ülkeyi düzeltmek için zamanda geri dönülmesi lazımdı. Hector benim farklı olduğumu anlayıp yanına çekmişti bu nedenle. Onun dışında bu yerin beyaz ve mavi gibi ferah renkler olmasının sebebi, karanlık geçmişiymiş. Gittiğimiz yer diğer yoldaşın saklandığı yerdi. Hector uzun süre burada yaşadığı için avucunun içi gibi biliyordu. Yoldaşın evine geldiğimize hiç te yabancı gelmiyordu sanki. Bahçesi, garajı tanıdıktı. Onu bulmuştuk. Adı George’du. Yüzünün yarısı dijital gibiydi. Göz bandı takıyordu ve beyaz bir önlük giyiyordu. köşeye tıkılıp bize korku dolu bakışlar atmıştı. Kötü şeyler yaşamış olmalıydı. Hector onunla konuştu ve olanları anlattı. Daha sonra adam bana nasıl burada olduğumu sordu. Neden bu kadar merak ediyorlardı? Anlattım nasıl geldiğimi. Susarak beni bodruma indirdi ve bir makine gösterdi ve dedi: Bu makine tanıdık geliyor mu diye?.. Bu ev, bu alan, tıpkı benim evim gibiydi. Gelecekte olan haliydi ama. Bu bir zaman makinesiydi ve çalışmıyordu. Bana hemen güvenmelerinin sebebi demek ki makineyi tamir edip, geçmişe dönüp bu savaşın başlamasını engellemekti. Fakat ben olduğum tarihe dönmek istiyordum. Bu konuyu Hector ve George ile konuştuğumda: Bu savaşı engellemezsek, 30 yıl geçmişe gittiğinde, zaman geçtikçe bu savaşla tekrar karşılaşacaksın dediler. Zaman makinesi yapmamın amacı insanlığa yardımı dokunacak bir araştırma içindi. Fakat bir savaşı önlemek, bir araştırmadan daha önemliydi. ”Tamam” dedim ve makineyi tamir etmeye koyuldum. Ama önce Hector’a sordum. 4 Yoldaş yokmuydu? diye. Hector: O bizi bulur merak etme. Dedi. Makineyi inceledim, inceledim ve 2 tane güç kaynağı eksik olup yarım Aexr taşı lazımdı. İyi ki yanıma yedek taş almışım dedim. Tam parçayı taktığımda yukarı kattan bir ses geldi. Hector: ”Bizi bulmuşlar!” Diye bağırdı. George yanımda dururken ”Çalıştır artık!” diye bağırmıştı. Zamanı 6 sene önceye ayarladım. Tam makineye girecektik ki, Hector’u yakalamışlardı. Ona yardım etmek zorundaydım diye geçirdim içimden. George, ben  Hector’u kurtarmaya çalışırken üstümüze gelen askerleri kovuyordu. Fakat yardım etmeyi denerken kalabalıklaştılar ve bizide yakaladılar. Makinenin kapanmasına bir dakikadan az süre kalmıştı ve içime düşen korku, karamsar ve umutsuz hissi beni ele geçirmişti. İçimden. Askerler bizi yukarı çıkarırken, Hector’a çok benzeyen ve tıpatıp aynı kılıklı bir kadın askerlerin üzerine atayıp bize: Gidin! diye bağırmıştı. Hector: Olmaz! Seni bu vahşilerle bırakamayız! Deyip onu tutan askeri geriye çekip dostunu kurtarmıştı. Makinenin sadece 10 saniyesi kalmıştı. Kapanmadan hemen önce geçmiştik. Loş ışıklı ve soğuk bir odadaydık. Tarih 2064’dü.  Başarmıştık! Tam 6 sene öncesine gelmiştik. Sevinerek birbirimize sarıldık ve odadan çıkıp savaşı engelleme planımıza koyulduk.

(Visited 30 times, 1 visits today)