Yalnız senin ayak bastığın bahçede umudun ve özlüğün laleleri açmaz, bizim diyarımızda da binlerce kendine özgü keşfedilmeyi bekleyen bahar kendini saklar. Bizi istersen kolumuzdan sertçe tutarak toprağımızdan, istersen kökümüzden keserek hayatımızdan çıkarsan da doğal inci gibi oluşan ve dağlarımızda taşlarımızda gezen ayaklarımız var.
Sen kırk asırlık insanların sevgi ve saygıyla buluştukları tarihi sadece birkaç mozaik ararken kaçırırsın, biz bir tarihi yazı veya bir parça çini görsek bile yüreğimizi sarsar, kalbimiz heyecanla dolup taşar.
Dansının baharda bir beyaz kelebek gibi güzelliğine bakarken, bizlerin içi sarsılır derinden sadece zeybekteki o ağır ve asil diz vuruşlarını izlemekten.
O aynı bir kudretli fırtınayı andıran yüksek orkestra sesleri seni içinden ürpertirken sinirlerini bizim üzüntülerimiz ve acıklı nefeslerimiz bile yeter yanmış bir musiki olarak kalplerimize geçmesi.
Sen gözlerini o kadın heykelinden çıkartmazsın, anlamaya çalışan göz bebeklerinle uzunca süzersin. Biz topraklarımızdaki köylünün kıvrılmayan belini gördüğümüzde ise çoktan duymuşuzdur ruhumuzun en büyük zevkini.
Anadolu’muzun destan gibi olan yaşanmışlıkları varken önümüzde bizim gözlerimiz başka sanat tanımaz. Biz bu yolda türkülerimizi söylerken sana bol şans, gittikçe uzaklaşıyor yolumuz.