Gazetecilik yapmanın en zor dönemleriydi. Vatan işgal altında, halk perişan. Ne olacak bu ülkenin hali? İstanbul hükümeti, padişah hiçbir şey yapamıyor. İşgale itiraz eden, yanan evleri söndürecek hiçbir kahraman yok, diye düşünürken o geliyor herkesin aklına. 18 Mayıs itibariyle seyahat etmekte olan o kahraman. Bandıma Vapuru ile gümüş dalgaları yırtarak ilerleyen… Mustafa Kemal geliyor. 19 Mayıs da Samsun’a çıkan. Mustafa Kemal’in, Samsun’a çıkışının ardından büyük bir heyecan vardı Anadolu’da. Ben de bir gazeteci olarak bu anları en güzel kalemle döküyordum gazete kağıtlarına. Halktan insanlarla konuşuyordum, herkes bir umut olabileceğini düşünüyordu. Anadolu’da Mustafa’ya inanan ve inanmayan birçok kişi vardı. Kimisi Mustafa Kemal’i eleştiriyordu Osmanlı İmparatorluğunu yıkıma sürüklediği gerekçesiyle, kimisi ise Mustafa Kemal’i övüyordu. Oysa imparatorluk çoktan yıkılmıştı.
Mustafa Kemal Milli Mücadele’yi başlattı. Kuvay-ı Milliye birlikleri hazırda bekliyordu. Yurdun dört bir yanında direniş artmıştı. Anadolu’da, Akdeniz’de, Marmara’da. Arkadaşlarımla konuşuyordum o zamanlar. Mustafa Kemal ordu müfettişi oldu. Ulusal güçleri Sivas Kongresi’ne çağırdı. Ardından Erzurum Kongresi toplandı. Ulusal güçler Sivas Kongresi’nde topladı. Ben o zamanlar Anadolu’da sıradan bir gazeteci olarak herkes gibiydim. Fakat içimde bir umut vardı. Bu yüzden arkadaşlarımı toplardım, onlara moral vermeye çalışırdım. En yakın zamanda işlerin iyiye doğru gideceğine inanıyordum. Çünkü bir önemli olay daha yaşandı. Mustafa Kemal Amasya Protokolü’ nü imzaladı. Bu işlerin daha da iyiye gittiğinin göstergesiydi. Anadolu halkını mutlu eden o haber gelmişti çoktan. Mustafa Kemal gelecekti Ankara’ya. O sabah üzerimi hızlıca giyindim ve beklemeye başladım Mustafa Kemal’i. Temsil Heyeti ile beraber Ankara’ya geldiler. Halk coşkuyla bağırıyordu. 27 Aralık 1919… Gördüm Atatürk’ü oradaydı. Derin maviliklerde halkı selamlıyor. Sadece adını ve namını duyduğumuz Mustafa Kemal şu an karşımdaki caddeden geçiyordu.
Aylarca işimi yapabildiğimden daha iyi yapabilmek için çabalıyor duruyordum. 1920 yılının nisan ayında artık yorgun düşmüştüm. Bu koşturmaca gerçekten yorgun düşmeme sebep oldu. Bir sürü haber alıyordum fakat kalemi tutacak gücüm kalmamıştı, hastaydım. Erzaklarımın çoğunu benden daha kötü durumda olanlara vermiştim. En kısa sürede işime dönebilmek için dua ediyordum.
Meclisin açılacağı haberi, bana inanılmaz bir moral verdi. Yataktan kalktım. Artık gazetecilik yapmayacaktım. Bir muharebeye katılacaktım. Hızla her türlü soğuğa, zorluğa karşı direndim. Ve muharebe alanına vardım komutandan orduya katılmak için izin istedim. Seve seve izin verdi. Silahımı aldım, “Allah Allah!” sesleri ile taarruza geçtik. Düşmana doğru süratle koşarken göğsümde bir sıcaklık hissettim. Yolun sonuna geldiğimi anlamıştım, son kalan gücümle “Vatan İçin!” diye bağırdım.