Günlerden Cumartesiydi. Ülke, gün geçtikçe kötüye gidiyordu. Yatağımdan kalktım ve haberleri açtım. Dünyada ve Türkiye’de kaç hayvanın hastalıktan öldüğünü analiz ediyordum. Tam analizimi bitirmişken, haberlerin altında şöyle bir bilgi geçti: “Sağlığınız için hayvansal ürünlerden kurtulun ve arının.” Bu işin ciddiye bindiğini ve ülkede büyük bir hayvansal salgın olduğunu anladım.
Hayvanlar arındırılıyor, özellikle inek, keçi, koyun gibi et ve süt ürünleri elde ettiğimiz hayvanlar bir yerlere saklanıyordu. Ülkede dışarı çıkma yasağı olmamasına rağmen kimse dışarı çıkmıyor, sağlıkları için evde kalıyorlardı. Bazı insanlar, tedirgin oldukları için evlerindeki kedi ve köpek gibi hayvanları bile dışarı atmışlardı. Herkes haberleri takip ediyor, Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda ne diyeceğini merakla bekliyordu.
Bu sırada, ben de yeni aldığım süt, et, tavuk, balık gibi ürünleri dışarı attım. Sağlık Bakanlığı, bu işin ciddiyetini vurguladı ve diğer ülkelerde de benzer durumların yaşandığını belirtti. İnsanlardan et ve süt ürünlerini kesinlikle tüketmemelerini ve bulundurmamalarını istedi. Ayrıca, bu ürünlerin devlet tarafından dağıtılacağını ve salgının 2030 yılına kadar süreceğini açıkladı. Yanlış okuduğumu düşündüm ama hayır, tamı tamına 26 yıl! Bu olamazdı; 26 yıl vegan mı yaşayacaktık?
Herkes donakalmış, 26 yıl nasıl yaşayacaklarını düşünüyordu. Bazı insanlar isyan edip sokaklara çıktı, ancak sokaktaki hayvanlar hastalığı bulaştırdıkları için geri dönemediler. Peki, insanlar nasıl çalışacaktı? Nasıl aileleriyle buluşacaklardı? Resmen Covid-19’a geri dönmüştük.