Kitapçıdaki Adam
Günümüzden yaklaşık beş buçuk asır önce yaşayan küçük bir çocuk vardı. Yaşadığı dönemde Hint Adaları daha yeni keşfedilmiş ve Kristof Kolomb adlı gezgin ünlenmeye başlamıştı. Dolayısıyla da gittiği heryerde bu adamın ismini duyuyordu.
Gün geçtikçe adamın ismini daha çok duymaya başlıyor, içinde onunla tanışmak için yanıp tutuşan merak ateşi daha da büyüyordu.
Bir gün çocuğun işi pazar meydanına düşmüştü -sadece birkaç demet maydonoz ve iki kilo domates için on dört saat yol katetmişti-. Pazar meydanına geldiğinde atını bir çite bağladı ve ihtiyacı olan sebzeleri aramaya koyuldu o sırada herkesin öbek öbek bir noktaya doğru gittiği gözüne çarptı. Fazla umursamamaya çalıştı. Sonuçta bu civarlara sürekli kahraman komutanlar uğrar ve halka sohbet ederdi. İhtiyacı olan sebzeleri kısa bir arayıştan sonra buldu ve 3 gümüş külçe karşılığında aldı. Tam atına doğru gidecekti ki kitap almayı unuttuğu aklına geldi. Her Pazar yerine gelince kitap almak artık onun için bir rutin olmuştu.
Kitaplara göz atarken satılan kitapların yarısının Kristof Kolomb adlı adam hakkında olduğunu farketti. İçini tanımlanamaz bir heyecan doldurmuştu. Bu yüzden her gelişinde iki kitap almasına rağmen bu sefer beş tane almaya karar verdi. Kitapların ödemesini yaparken bir yabancı yaklaştı yanına. ‘’Bu adam gittiğim heryerde. Artık nereye gitsem adamın yüzünü görüyorum.’’ dedi yabancı.
Kafasını adama doğru çevirdi çocuk. İyi bir iş adamına benziyordu. İpekten pantolon ve gömlek ile deriden bir ceketi ve ayakkabıları vardı. Ancak şapkasından yüzünü göremiyordu. Belki de tüccardı.
‘’Katılıyorum, ancak insanlık için çok önemli şeyler yapmış bu adam. En azından köylülerden öyle duydum.’’ dedi küçük çocuk. Adam hafifçe güldü. ‘’Öyle miymiş ?’’ Gülerken şapkasını düzeltti. Artık yüzünü görebiliyordu. Ama bir dakika, adamın yüzü burdaki kitaplarda olan adamın yüzüyle aynıydı. Çocuğun içini bir heyecan doldurdu. ‘’Sen Kristof Kolomb musun yoksa ?’’ Adam hafifçe gülümsedi, arkasını döndü ve hiçbir şey demeden uzaklaştı. Çocuk da arkasından gitmeyi denedi ama adam kalabalıkta kaybolmuştu.
Şu anda çok garip hissediyordu. Tanışmak için can attığı adamla tanışmasına sevinmeli miydi yoksa daha fazla konuşup sorular soramadığı için üzülmeli miydi bilmiyordu. Ama bir gerçek vardı ki Kristof Kolom bile tanışmayı başarmıştı.
Atına bağladığı yere doğru yol aldı. Atına atladı ve evin yolunu tuttu. Yol boyu birşey düşünmedi. Sadece o, atı, taşıdığı eşyalar ve sessizlik vardı.
On dört saatlik yolun ardından eve ulaştı. Annesi evde yoktu. Yatağına geçip aldığı kitapları okumaya başladı. Beş kitabı da bitirmesi fazla uzun sürmedi. Bitirdiğinde artık o da Kolomb gibi uzak diyarlara açılmak, yeni yerler keşfetmek istiyordu.
İşte bu çocuğun adı Amerigo Vespuçi’ydi