“Haydi bakalım Maya, artık makinenin düğmesine basıp bu güzel aleti çalıştırma vakti geldi.” Korkuyordum; zaman makinesinin bizi başka bir zamanda, tarihte, çağda bırakmasından korkuyordum ama yine de ellerim titreye titreye düğmeye bastım. Gideceğimiz tarihi ayarladım, son kontrolleri yaptım ve profesörün yanına gidip zaman makinesinin içine girdim. Profesör gayet sakin duruyordu. Sanki hiçbir risk almamıştık. Nereye gideceğimizi çok merak ettiniz değil mi? Biz profesör ile telefonun icat edildiği zamana yani 15 Şubat 1880 gününe gitmeyi tercih ettik. Eğer bu yolculuktan sağ salim dönebilirsek başka tarihi olayları da görmeye gidecektik. Eğer bir filmde olsaydık ben bunları anlatırken çoktan gideceğimiz yere gelmiş olurduk ama bizi daha iki günlük bir yolculuk bekliyordu.
Sonunda Alexander Graham Bell’in atölyesine geldik. Telefon hakkında son denemelerini yapıyorlardı. İkisi de çok bitkin görünüyordu. Tam zamanında kapıyı çalmışız. Alexander Graham Bell, Charles Sumner Tainter yerine telefonu açmak için beni görevlendirdi.
Not: Bell, zamanla sevgilisine adını kısaltarak hitap etmeye başladı ve telefonu her açışında onu “ale lol os” diye karşıladı. Çalışmaları uzadıkça Graham Bell, sevgilisinin adını daha da kısalttı ve ona iki heceli bir isim buldu. Bu kısa ad “alo” idi. O günden bu güne telefonları açınca alo deriz.
Ben de bu nottan yararlanarak telefonu açınca Maya, dedim. Yolculuğumuzdan dün döndük ve artık herkes telefonu açınca maya diyor!
(Visited 58 times, 1 visits today)