Tiz bir şekilde çıkan sesimi önemsemeden bağırdım. Sadece bağırdım. Çünkü o an yapılabilecek başka hiçbir şey yoktu.Sakın arkana bakma diyebildim sadece. Ona sesimi duyurmak yetersizdi. Biliyorum daha fazlasını yapmam gerekirdi ama yapamadım. İnanın bana çektiğim vicdan azabı ve pişmanlık arasında sıkışıp, boğulup kalıyorum. Çok üzgünüm. İnsanlar benim deli olduğumu zannediyor. Az önce kapıyı çalmadan giren huysuz hemşire bana her zaman olduğu gibi ilaçlarımı verdi. Ben bir akıl hastanesindeyim. Son 13 yıl 13 günümü burada geçirdim. Burada öleceğim. Hatta belik de ölümüme saatler kalmıştır, kim bilir? Az sonra anlatacaklarımı ciddiye alıp almamak size kalmış. Zaten kim delilere inanır ki ?
Her şey o gün başladı. Aradan tam tamına 13 yıl geçmesine rağmen o yaşananlar dakikası dakikasına aklımda. Unutabilmeyi, hiç yaşanmamış gibi davranabilmeyi çok isterdim. İlk göz ağrım, o zamanlar henüz 11 yaşında olan küçük kızım Mira ile birlikte kaçıyorduk. Ağabeylerimden kaçıyorduk. Eğer bizi bulurlarsa gözlerini bile kırpmadan ikimizi de öldüreceklerdi. Neden mi? Çünkü ben babamı öldürmüştüm. Kendimi bildim bileli babamdan pek hoşlanmazdım, hatta nefret ediyorum da diyebiliriz. Ölmesi için dua ettiğim çok zaman oldu. En sonunda dayanamayıp ben öldürdüm. Çünkü kız kardeşime tecavüz ederken yakalamıştım. Dayanamadım, o an sinirle odasına gidip o küçük çekmecede duran silahı aldım ve gözümü bile kırpmadan tetiği çektim. Pişman değilim, yine olsa yine aynısını yapardım.
…
Git git bitmeyen, uçsuz bucaksız olduğunu düşündüğüm yol bitmişti. Hemen arkamda ağabeylerim, biraz önümde duran küçük kızım ve küçük kızım Mira‘nın birkaç adım ilerisinde olan uçurum…Titreyen ellerimle tuttuğum silahı ağabeylerime yönelttim. “Sakın arkana bakma.” diyebildim küçük kızıma. “Sakın arkana bakma…” Birazdan yaşanacak olanları görmesini istemiyordum. 3 ağabeyimde bana doğru tuttukları silahı hafifçe aşağı indirerek yanlarına gelmemi söylediler. Ama ben yapmadım.O an korku, nefret, tedirginlik, hüzün gibi duyguları aynı anda yaşıyordum. Bazen korkuyla karışık gelen o 5 saniyelik deli cesareti hayatınızı değiştirebilir. Ağabeylerimin silahlarını aşağı indirmesinden faydalanarak tetiği çektim ve bir tanesini ayağından vurdum. O an bir ses kulaklarımda çınladı. “Anne! ” Silah sesi küçük kızım Mira’nın sesini bastırmaya yetmedi. Panikle arkamı döndüğümde kızımı göremedim.Uçurumdan aşağı bırakıvermişti kendini. O an hiçbir şey düşünmeden bende atlamak istedim aşağı. Fakat ağabeylerim çoktan kolumdan tutmuşlardı. Umarım bir an önce bende ölürüm diye yalvarmaya başladım içimden. Adeta hislerime tercüman olan büyük ağabeyim: “Öldürelim gitsin.” diyordu. Küçük ağabeyim ise beni polise teslim etme taraftarıydı. Bana en çok zarar verecek olan şeyin hayatta kalmam olduğunu düşünüyordu. Haklıydı da.Ölüm benim için bir kurtuluş yoluydu çünkü.
Hıçkıra hıçkıra ağlayarak arabaya bindim. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu Bulutlar da acıma ortak olurmuş gibi ağlamaya başladı. Çaresizliğim içinde gittikçe daha da çok boğuluyordum.Ama umut her şeye rağmen her zaman vardı.
….
Loş ışıklı bir ortamda, devlet tarafından bana gönderilen avukatımın gelmesini bekliyordum. Kapı açıldığında kafamı bile kaldıracak halim olmadığından; başım öne eğik bir şekilde gözlerimi kapatmış oturuyordum. Fakat şaşkın ve bir o kadar ürkmüş bir tavırla adımı söyleyen bir ses duydum. Kafamı kaldırıp baktığımda karşımda dikilen adamın 2 yıl önce boşandığım eşim Ahmet olduğunu anlamam saniyeler sürdü. Ağlamaklı bir tavırla boynuna sarıldım. Titrek bir sesle “Babamı öldürdüm.” dedim. Konuşmasına izin vermeden devam ettim. “Mira da artık yok.” diyebildim sadece. Kelimeler kifayetsiz kalıyordu. O zamanlar konuşmak bile benim için büyük bir başarıydı. Olanları detaylı bir biçimde anlattım. Karşımda yıkılmış bir şekilde duran adama baktım. Yaşananlar benim için ne kadar zorsa, durum onun için de aynıydı. Sonuçta o da kızını kaybetmişti.
Belli bir süre sonra toparlanıp çözüm odaklı düşünmeye başladık. İkimizde abğabeylerimin beni neden polise teslim ettiklerini biliyorduk. Önce acı çektireceklerdi birkaç yıl sonra da para karşılığı birini tutup beni öldürteceklerdi. Elde etmek istedikleri şey bu kadar basitti. Fakat ben her ne olursa olsun hapse girmek istemiyordum. Bir planımız vardı. Ahmet’in annesi çok ünlü bir psikiyatristi.. Ahmet, annesiyle konuşup bana deli raporu çıkartacaktı. Böylece hapishane yerine akıl hastanesinde kalacaktım. Birkaç ay sonra da ne yapıp edip beni oradan çıkaracaktı. Söz vermişti. Her hafta sonu kızımla birlikte beni ziyarete geleceklerdi. Bu arada size diğer kızımdan bahsetmeyi unuttum. Adı Derin.Şu an ne yapıyor, nerede okuyor ya da durumu nasıl hiçbir fikrim yok.
…
Plan işe yaramıştı. O günden bugüne tam tamına 13 yıl geçti. Şu koskoca geçen zamanda ne Ahmet ne kızım ne de kız kardeşimden haber alabildim. Tüm zamanımı belki gelirler diye onları beklemekle geçirdim. Artık ümidim tükendi. Her gün aynı rüyayı görüyorum. Babamı hiç acımadan nasıl öldürdüğümü, ablamın korkudan sesini çıkaramamasını, canım kızımın gözlerim önünde uçurumdan aşağı düştüğünü… Dayanacak gücüm kalmadı. Şu ana kadar da yine iyi dayandım diyebiliriz. Bugün 42 yıllık ömrüme son veriyorum.
“Acı çekmek, ölmekten daha çok cesaret ister.”
…
Umudumuz bittiği gün yaşama sevincimizde bitmiş demektir. Ve umut her zaman vardır. Benim için umut bu koskoca 13 yılın sonunda artık tükendi ve ben bugün bileklerimle birlikte umudumu da kestim. Her şeye rağmen yinede güzeldin. Teşekkürler ve elveda hayat….
Her zamanki gibi belli saatlerde ilaç vermek için gelen hemşire, yatağın üstünde duran notu görür. Telaşla tuvalete gider ve küvetin içinde yatan cansız bedeni görünce donakalır.