100 Yıllık Coşkumuz ve Hikayesi

100 yıl önce, 28 Ekim 1923 tarihinde, Mustafa Kemal Atatürk demişti ki “Efendiler, yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz!” Ertesi gün yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilan etmişti. Mecliste cumhurbaşkanı ünvanıyla kürsüye çıkan Atatürk, meclise hitabında şu kelimeleri kullandı:  “Milletimiz kendisinde var olan vasıfları ve değeri, hükümetin yeni adıyla medeniyet dünyasına çok daha kolaylıkla gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünya devletleri arasında tuttuğu yere layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.” Cumhuriyet'in ilanı Meclis'te nasıl konuşuldu. İşte o tutanaklar - Tele1

O günden 5, 10, 20, 50, derken 100. yıla ulaştık. Bir asırda köklü değişimler, yenilikler ve daha türlü türlü icraatler… Her geçen gün yeni nesiller büyüyor, güçleniyor, olgunlaşıyor. Atatürk ve silah arkadaşları sayesinde nesiller gelişiyor. Bu nesiller gelişirken coşkulu kutlamalar ile 100 yıl öncesini hatırlıyor. Bizler sadece Cumhuriyet’i değil, bilimi ve sanatı, tarihi ve kültürü, geçmişimizi ve geleceğimizi kutluyoruz. Neredeyse sıfırdan öğrendiğimiz bilimi, Nobel Ödülü’ne kadar, sanatın belirli dallarından her dalında gelişerek ve olgunlaşarak geldik. Buraya yüzlerce savaştan sonra, her türden zorluklara karşı gelerek ulaştık. Bandırma Vapurunun Samsun kıyılarına ulaşmasıyla başladı bu mücadele. Bu mücadele sadece bir mücadele değil, bir destandır. 4 yıl süren bu mücadele, sonsuza dek sürecek olan bir ülkenin tarihini yazmaya başlayacaktı. Sadece bölgesel direnişlerden başlayan bu mücadele, dört bir yandan ülkeyi kuşatmış devletlere karşı tek bir yumruk olarak direnmişti. Türlü türlü yerlerde türlü türlü  savaşlarla, kaybettiğimiz binlerce mehmetçikle dirilmişti Türk milleti.

Cephede elde edilen başarılardan sonra, bu sefer masadaki başarılara koşmuştuk. Ve sonunda 25 Temmuz 1923. İsviçre’nin Lozan kentinde Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştı. Bu büyük başarı herkesin başarısıydı. En temel haklarından feragat etmiş mehmetçiklerin, Türk’ün cesaretinim, kuvvetli inancının ve dayanışmasının, cepheye yağmurlar altında cephane ve yemek yetiştiren Türk kadınlarının başarısıydı. Bağımsızlığımız sağlandığına göre, sıra devletin yapısına gelmişti. Kılık kıyafetten devletin en temeline kadar değişimler yaşanmıştı. Atatürk Orman Çiftliği’nde permakültür çalışmaları, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları’nda tren hatları ve yüzlerce yeni kurumda yapılan yeni yüzlerce çalışma ve araştırmalar… Ve en önemli kısım olan demokrasi.

Cumhuriyetin 100. yılına girerken de bizim, Türk gençlerinin üzerine kalan görev ise bu cumhuriyeti yaşatmak, geliştirmek ve korumak. Bizler de bu 100 yılda başardıklarımızı aynı azimle, aynı kararlılıkla, aynı istikrar ile devam ettirmek. Bizim amacımız bu cumhuriyeti sonsuza dek devam ettirmek. Bu cumhuriyeti en sonuna kadar olan ömrünü yeni başarılarla dolduıracağız. Mustafa Kemal Atatürk’ün de 100 sene önce söylediği gibi “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.

(Visited 8 times, 1 visits today)