Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu
Paşalar: ‘Üç’, dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı…
Nazım Hikmet
79 yıl önce bugün Türkiye en büyük kaybını yaşadı. Eğer ben şuan sokaklarda dilediğimce gezip dolaşıyorsam, bir kız çocuğu olarak okuyorsam, ne giymek istediğime kendim karar verebiliyorsam, bir ailenin kız çocuğu olduğunda aile yasa boğulmuyorsa bunların hepsi Atatürk sayesindedir ve işte tam 79 yıl önce yemeden, içmeden, uyumadan geceler boyu ülkemizi yaşanabilir bir hale getirmek için uğraşan, kadınları da erkeklerle eşit konuma getirmeye çalışan, daha modern görünmemiz için kıyafet devrimini, okuma yazma öğrenmek daha kolay olsun diye harf devrimini yapan, bizi karanlığın içinden çekip çıkaran Ata’mızı kaybettik.79 yıl önce bugün herkes yasa boğuldu, Türkiye kan ağladı.Evet, 57 yıllık yaşamına 11 savaş, 24 madalya, 7 nişan, 13 kitap, 1 ülke sığdırmış olan Atatürk’ümüzü kaybetmiştik.
Yaşadığı her dakikayı ülkemize bir şeyler katmak için harcadı. Çanakkale Savaşını kazandıktan sonra ” Ben bu ülke için bir şeyler yaptım gerisini de onlar yapsın. ” deyip durmadı, ülkemiz için çalışmaya devam etti. Ailesinin paraya ihtiyacı oldu, Salih Bozok ” Elimizdeki mevcut paradan verelim.” dedi. Atatürk ” Hayır o para Milli Mücadeleye ait annemlere söyle halıları satsınlar. ” dedi. Üç kırık kaburgası ve delik akciğeri ile savaşmayı bırakmadı. Hasta olduğu dönemde Hatay sorunuyla bizzat ilgilendi ve çözüme ulaştı. İşte bu adam 10 Kasım 1938’de yani bundan tam 79 yıl öne bizlere veda etti ve bu ülkeyi bize ,gençlere, bıraktı.
Şuan bu yazıyı yazarken bir yandan da gözlerimden akan yaşları durdurmaya çalışıyorum. Daha önce hiç 10 Kasım’da Anıtkabir’de bulundunuz mu bilmiyorum. Eğer bulunduysanız ve o günü aklınızdan geçiriyorsanız büyük olasılıkla şuan sizin de göz yaşlarınız durmuyordur. Tüm kalplerin birlikte attığı o an, 09.05, tüylerimizi diken diken eden o siren sesi, etrafta ağlayarak dolanan küçük çocuklar, Atatürk’ü daha önce görmüş olan teyzeler ve amcalar, hep birlikte okunan İstiklal Marşı, 4 bir yanda, rüzgarla birlikte dalgalanan Türk bayrakları, Atatürk’ün Mozolesinin önünden saygı duruşunda bulunarak geçen askerler, askerlerin tüyler ürperten geçiş töreni ve farklı illerden, farklı ülkelerden yüzlerce insan… İşte bunların hepsi senin için Atam.
Evet, 10 Kasım’da Anıtkabir yüzlerce hatta binlerce insanı ağırlıyor fakat ne yazık ki herkesin Anıtkabir’e gelebilecek imkanı yok ama saat tam 09.05’de tüm ülke tek bir vücut gibi hareket ediyor. Zonguldak’taki maden işçisi, Trabzon’daki çay işçileri, İzmir’deki tütün fabrikası çalışanları, İstanbul’daki ayakkabı boyacısı, Ankara’daki taksici, Mersin’de tarlada muz toplayan işçiler, Van’da koyunları güden çoban, Diyarbakır’daki esnaf… Tüm Türkiye saat 9’u 5 geçe yaptığı şeyi bir kenara bırakıp saygı ve sevgiyle seni anıyor.
Atam,
Sen bu dünyanın tanıdığı en büyük lidersin. Kimsenin umudunun kalmadığı, herkesin bir mucize olmasını beklediği anda karanlığın içinden parlayan bir ışıksın. Bu ülke senin sayende var oldu ve şuan yaşadığımız hayatı sana borçluyuz.
Biz Atatürk gençleri olarak açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğimize ant içeriz. HUZUR İÇİNDE YAT ATAM.
Kaynakça: http://yunus.hacettepe.edu.tr/~sadi/dizeler/kuvayi-milliye.html