9 Kasım:
Kendimi zar zor ayakta tutabiliyordum. Bugünün çok uzun süremeyeceğini anlamak zor değildi. Hayat ellerimden kaymadan, gözlerimi hayata kapamadan bir şeyler yapmam gerekiyordu. Halkımla konuşmam, onlarla vedalaşmam gerekiyordu. Halkımla olan son vedalaşmamı yapmadan bu dünyadan ayrılmam mümkün olamazdı. Halkıma diyeceklerimi ulaştırmalıydım.
Hemen yargıya varmadan doktorum Neşet’i çağırdım. Neşet odaya vardığında ona “Ne kadar vaktim kaldı Neşet?” diye sordum. Verdiği cevap bütün kaygılarımı doğru kanıtladı. “Çok üzgünüm paşam… 1 ila 2 gün içinde…”. Kalanını duymama gerek bile yoktu. Kendisine teşekkür edip yolladım.
Bunları yaverim ve yakın arkadaşım Salih’e söyledim. Salih ile çocukluğumuzdan beri çok yakın arkadaştık. Bu arkadaşlığın bir sona erebileceğini göründe yüzü resmen bembeyaz oldu. Tüm bunlara rağmen üslubunu bozmamaya çalışarak “Tamam Paşam. Bir kongre ayarlayalım, güzelce halkına son vedanı et.” dedi ve boynu bükük bir şekilde sessizce odadan çıktı.
10 Kasım:
Akşam gayet iyi uyudum. Artık bulunduğum durumu kabullenmiştim fakat dünden daha da kötüydüm. Kongre için belirlenen saat olan 08.00 gelmek üzereydi ve dışarıdaki topluluğun seslerini odamdan bile duyabiliyordum. Balkona gitmeme yardım etmesi için Salih’i çağırdım. Salih benim aksime hiç uyuyamamış gibi duruyordu. Gözlerinin altları mor ve çöküktü.
Balkona çıktığımızda her yerde insanlar vardı. Çocuklardan yaşlılara, kadınlardan erkeklere, zenginlerden fakirlere Türkiye halkı karşımdaydı. O an kendimle gurur duydum. Fakat kendimden fazla halkımdan gurur duydum. Asla pes etmeyen halkımdan.
Boğazımı temizleyip konuşmama başladım:
“Ey aziz milletim, Türkiye Cumhuriyetinin mevcut başbakanı olarak yapacağım konuşmanın sebebinizi elbet ki biliyorsunuz. Yakında vefaat edeceğim. Fakat bu, ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti için bir son değildir. Bu yeni bir başlangıçtır. Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Bu ülke hepimizin emeğiyle kurtarılmıştır ve hepimizin emeğiyle ayakta kalacaktır ve gelişecektir.”
“Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir. Beni anmak için ise benim fikirlerimi, benim duygularımı unutmamanız yeterlidir.”
“Ben gittikten sonra sakın ki gençlerimizin değerini unutmayınız. Onları doğruca, kibarca yetiştiriniz, onlara ilim ve irfanın müspet fikirlerini veriniz. Çünkü cumhuriyeti biz kursak da onu yükseltip yüceltecek olanlar onlardır.”
“Hoşça kalın Türkiye Cumhuriyetinin halkı. Umarım öteki dünyada görüşmek üzere…”
Vedam ile mutluydum. Tam odama geri gideceğim an gözlerim karardı.
Kalktığımda başımda Salih ile Neşet vardı. Neşet’i gönderdim ve Salih ile baş başa kaldık. Bu konuşmayı en başında yapmak istiyordum fakat ikimizin de istemediğini biliyordum. Fakat daha fazla kaçamazdık. “Salih” dedim. “Seninle yıllardır dostuz, yıllardır yaverimsin. Bana söz ver, benim mirasıma sahip çık.” Tam ağzını açtığı an tarihe karıştım.