Bir ağaç kovuğunun içinde, yüzüme vuran bir ışık hüzmesiyle uyandım. Kalktım, karşımdaki derenin kenarına ulaşana dek yürüdüm. Tam su içecektim ki karşımda birden kavuklu, ak sakallı, yaşlı bir adam belirdi. Oturduğu çimenlerin üstünden kalkmaya çalışıyordu fakat hayli zorlandığı belliydi. Ona küçük bir tebessüm sundum, elimi uzattım, kaldırdım onu. Adamın gözleri sevinçle ışıldadı. Bana bir tas uzattı ve ‘Al bu tası, lakin sakın unutma ki bu tastan yalnızca üç kere su içebilirsin. Dudakların bu tasa temas ettiği vakit ne dilersen gerçek olur’ dedi. Ona teşekkür ettim. Avcumdan soğuk dere suyu içtim ve ağaç kovuğunun yolunu tuttum.
Eski çamaşır makinemin kavimler göçüne katılma çabaları sonucu ortaya çıkan sinir bozucu titreşim sesiyle aralandı gözlerim. Rüyamda gördüğüm ağaç kovuğunun içinde olmayı yeğlediğim dakikalar ardından makineyi kontrol altına aldım. Giyinip işin yolunu tuttum. Yolda yanından geçtiğim lüks mağazaların ışıkları yeni açılıyordu. Genelde caddenin o tarafına bakmamaya çalışırdım. Zira canımı yakardı o mağazalara adımımı bile atamayacak olmak. Böyle kafamı çevirdiğim anlarda genelde tek bir şey merak ederdim: Ya çok param olsaydı?
Sonunda işe vardığımda saat oldukça erkendi. Ben de şu an ipeklere sarılı uyumak, istesem hayatımın sonuna dek çalışmadan yaşayabilmek isterdim. Fakat benim gerçekliğim dışarıda 1 kez yemek yiyebilmek için aylarca para biriktirmek zorunda olan, ne yazık ki dünyanın en pahalı şehirlerinden birinde yaşıyor olmam da pek yardımcı olmuyordu.
2 saat mesai ardından molaya çıkma kararı aldım. Lavaboya yöneldim. Günde birkaç kere ayna molası verirdim. Aynadaki yansımamı dakikalarca inceler, zaten kısa olan molamı da buna harcardım. Cildim kırışmaya mı başlamış? Gözlerim fazla mı küçük? Vücudum fazla mı kilolu? Sürekli bir kusur arar, genelde bulur ve moralimi bozma görevini tamamlardım.
Fakat enteresandır ki beynimin köşelerinden bir ses adete haykırırdı: Ya daha güzel olsaydım?
Uzun bir günün ardından sonunda küçük apartman daireme ulaşıp yatağa atladığımda bir rahatlama gelir, kendimi uykunun kollarına bırakarak rüyalar aleminin saklı köşelerinde huzur arardım. Şansa bak ki bugün de tam o günlerden biriydi.
Yine dün gördüğüm ağaç kovuğundaydım. Fakat bu sefer elimde dün yaşlı adamın verdiği tas da vardı. Derenin kenarına heyecanlı bir şekilde yürüdüm. Yansımamı gördüğümde yine aklıma o sorular geldi: Ya daha zengin olsaydım? Ya daha güzel olsaydım?… Fakat bu sefer bir çözümüm vardı. Elimdeki tasa baktım, oldukça heyecanlı bir şekilde dereden su doldurdum içine. Tası dudağıma götürdüğümde iki dilek hakkımı kullandım. Mutlu ve heyecanlı bir şekilde ağaca geri döndüm.
Ertesi sabah uyandığımda yatağımda doğrulup rüyamı hatırlamaya çalıştım. Ne dilediğim aklıma geldiği an ayağa fırlayıp aynanın karşısına koştum. Karşımda dünyanın en güzel kadınlarından biri duruyordu. Uzun boyu, incecik beli, atletik bir vücudu olan, uzun, ipek gibi saçları beline kadar uzanan hanımefendi ben miydim? Gözlerime inanamadığım dakikalarda diğer dileğimi hatırladım. Hemen telefonumdan normalde yapmaktan nefret ettiğim bir şey olan mobil bankacılık hesabımı kontrol ettim. Gözlerim banka hesabımdaki milyonlarca doları görünce fal taşı gibi açıldı. Artık önümde ne dilediysem duruyordu. İstediğim her şey önüme serilmişti. Tabii ki işe gitmedim.
Kendimi evin dışına attım. Eskiden bakmaya bile dayanamadığım lüks mağazaların hepsine girdim. Ne denediysem hepsi oldu, hepsini aldım. Kollarım poşetler dolu kiraladığım yeni evimin yolunu tuttum. Akşam yemeğimi arkadaşlarımla dışarıda yemeye karar verdim. Tabii ki şehrin en lüks restoranlarından birine davet ettim onları.
Restoranda oturmuş arkadaşlarımı beklerken karşıma bir adam oturdu. Ne kadar güzel olduğumu söyledi ve numaralarımızı aldık. Beni ertesi günü aradı ve bir buluşma ayarladık. Çok kısa süre içinde ise bir birliktelik yaşamaya başladık. Beni hediyelere boğuyor, her seferinde vücudum ve güzelliğim üzerine yorumlarda bulunuyordu.
Artık çok daha özgüvenli ve mutlu hissediyordum. Arkadaş çevrem 3 katına çıkmıştı. Her gün farklı bir arkadaşımla farklı ekstrem harcamalar yapıyordum. Fakat zaman geçtikçe bazı arkadaşlarımın benimle yalnızca param için dostluk kurduğunu anlamaya başladım. Yalnızca paraya ihtiyaçları olunca beni arıyor fakat diğer zamanlar hiçbir aramama cevap vermiyorlardı. Bu beni oldukça derinden yaralamıştı.
Sevgilim ile olan ilişkimin de pek yolunda gittiği söylenemezdi. Zaman geçtikçe bana ettiği iltifatların yalnızca vücuduma karşı olduğu, düşüncelerim, benliğim veya kişiliğim hakkında hiçbir yorumu olmadığını fark ettim. Bu durum ilk başlarda çok rahatsız etmese de beni, ilişkimiz ilerledikçe bana değil yalnızca bedenime saygı duyması gözüme öyle bir battı, beni öyle irrite etti ki dayanamaz hale geldim.
Evime dönüp aylardır yapmadığım halde aynanın karşısına geçip durdum. İnsanların şimdi saygı duydukları şey yalnızca param ve bedenimdi. Hayır, ben değildim. Ama eskiden öyle miydi? Çevremde yalnızca gerçek dostlarım, beni gerçekten içtenlikle ben olduğum severlerdi, bana ben olduğum için saygı duyarlardı.
Aynanın karşısında durmuş düşünürken kullanmadığım o bir dilek hakkım geldi aklıma. Elimde olsa onu ne için kullanırdım? Bundan sonraki her gece o rüyayı görmeyi umarak girdim yatağıma. Fakat fayda etmedi. Bütün sahte arkadaşlarım ve sevgilimle ilişkimi kestim bu süreçte. Bekledim, bekledim. Bol bol yürüyüşler yapmayı adet edindim.
Bir gün bu yürüyüşlerimden birinde bir derenin kıyısına vardım. Yemyeşil çimenler, gür ağaçlar vardı. Ağaçların dalları arasından süzülen ışık hüzmeleri bana aylardır tatmadığım huzuru veriyordu. Bir anda bu derenin oldukça tanıdık olduğu ilişti gözüme. Arkamı döndüm. Karşımda ortası oyuk, onlarca metre uzunluğunda bir söğüt ağacı duruyor, içine bir insan sığdırabilecek kovuğunun içinden metal bir şey gözümü alıyordu. Koştum, koştum. Evet, yanılmamıştım. O ağaçtı, o tastı… Elimde tas ile dere kenarına koştum. Alelacele doldurdum su ile. Tası son dileğim için dudağıma götürdüm. Tek dileğim eski hayatıma geri dönmekti. Zira anlamıştım ki benim için en uygun yaşam kendi yaşamımdı. Tekâmül yolum aşırı zengin olmaktan veya fazla güzel görünmekten geçmiyordu. Yapmam gereken sahip olduğum hayatı en güzel şekilde yaşarken öz saygımı kaybetmemekti.